+90 507 195 23 23

Tasarrufun İptali Davası Nedir? Nasıl Açılır? Süresi ve Sonuçları

Yayınlanma: 13 Aralık 2025 • Güncelleme: 13 Aralık 2025 • 27 dk. okuma

Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla yaptığı satış, bağış, devir gibi tasarrufların iptali, bu işlemlerin şartları, 5 yıllık hak düşürücü süre içinde nasıl dava açılacağı ve davanın alacaklı ile üçüncü kişiler açısından sonuçları bakımından İcra ve İflas Kanunu’nda ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.

İcra takibine rağmen borcunu tahsil edemeyen alacaklı, borçlunun mal kaçırmaya yönelik işlemlerini tasarrufun iptali davası ile hedef alabilir. Bu süreçte hangi tasarrufların iptale tabi olduğu, davanın kimlere karşı, hangi mahkemede ve hangi sürelere dikkat edilerek açılacağı ile davayı kazanan alacaklının somut olarak hangi hakları elde edeceği önem kazanır.

Tasarrufun iptali davası tam olarak ne anlama geliyor?

Tasarrufun iptali davası, kısaca, borçlunun mal kaçırmak için yaptığı bazı işlemleri alacaklı bakımından hükümsüz saydırma davasıdır. Amaç, borçlunun devrettiği malı geri almak değil, o malı sanki hâlâ borçlununmuş gibi haczedip sattırarak alacağı tahsil edebilmektir. Yani bu dava, alacaklıya ek bir “cebri icra imkânı” sağlar; malın mülkiyetini değiştirmez, sadece alacaklıya karşı yapılan işlemi etkisiz kılar.

Bu nedenle tasarrufun iptali davası, şahsi nitelikte bir davadır. Karar, yalnızca davayı açan alacaklı lehine sonuç doğurur; diğer alacaklılar için otomatik olarak hüküm ifade etmez. Mal üçüncü kişinin elinde satılırsa, alacaklı satış bedelinden alacağını alır, artan kısım ise üçüncü kişiye iade edilir.

Hangi kanun maddelerinde düzenleniyor? (İİK m.277–284 ve kısaca amacı)

Tasarrufun iptali davası, İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ile 284. maddeleri arasında ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Bu maddelerde:

  • Hangi tasarrufların iptal edilebileceği (bağışlamalar, yakın akrabaya devirler, aciz halindeki olağan dışı işlemler, alacaklıdan mal kaçırma kastıyla yapılan devirler vb.),
  • Kimlerin dava açabileceği ve kime karşı açılacağı,
  • Süreler, şartlar ve davanın sonuçları

tek tek sayılmıştır.

Kanunun temel amacı, dürüst alacaklıyı korumak ve kötü niyetli borçlunun malvarlığını boşaltarak icra takibini sonuçsuz bırakmasını engellemektir. Böylece, borçlunun görünürde yaptığı ama gerçekte alacaklıyı zarara uğratan işlemler, alacaklı bakımından “yok sayılır” ve o mal icra takibinin kapsamına yeniden sokulur.

Tasarrufun iptali ile “geçersiz işlem” aynı şey mi?

Hayır, tasarrufun iptali ile “geçersiz işlem” aynı şey değildir. Bu ayrımı bilmek, davanın mantığını anlamak için çok önemlidir.

  • Tasarrufun iptali davasında konu olan işlem (örneğin satış, bağış, devir), kural olarak geçerlidir. Yani borçlu ile üçüncü kişi arasında hukuken kurulmuş, normalde sonuç doğuran bir sözleşme vardır.
  • Mahkeme iptal kararı verdiğinde, bu işlem sadece davacı alacaklıya karşı “hükümsüz” hale gelir. Diğer kişiler bakımından işlem geçerliliğini korur. Bu nedenle doktrinde ve Yargıtay kararlarında, tasarrufun iptali sonucu ortaya çıkan durum “nispi butlan” olarak nitelendirilir.

Oysa geçersiz işlem (mutlak butlan, yokluk vb.) söz konusu olduğunda:

  • İşlem baştan itibaren hiç doğmamış sayılır veya herkes bakımından hükümsüzdür.
  • Herkes bu geçersizliği ileri sürebilir; sadece belirli bir alacaklıya özgü değildir.

Tasarrufun iptali davasında ise:

  • İşlem, borçlu ile üçüncü kişi arasında geçerli kalır.
  • Sadece davayı açan alacaklı, o malı borçlunun malıymış gibi haczettirip sattırabilir.
  • Diğer alacaklılar aynı sonucu elde etmek istiyorsa, kural olarak kendi adlarına iptal davası açmak zorundadır.

Özetle: Tasarrufun iptali, işlemi tamamen ortadan kaldırmaz; işlemi, belirli alacaklıya karşı sonuç doğuramaz hale getirir. Bu yönüyle, klasik anlamda “geçersiz işlem”den farklı, özel ve sınırlı etkili bir koruma mekanizmasıdır.

Hangi durumlarda tasarrufun iptali davası açılabilir?

Tasarrufun iptali davası, borçlunun malvarlığını alacaklıdan kaçırmak için yaptığı bazı işlemlerin, alacaklı bakımından “yok sayılması” amacıyla açılır. İcra takibi yapılmış, fakat borçlunun üzerine kayıtlı mal kalmamış ya da kalan mallar borcu karşılamıyorsa, borçlunun geçmişte yaptığı şüpheli devirler bu davanın konusu olabilir. İİK m.278, 279 ve 280’de özellikle bağış niteliğindeki işlemler, borçlunun aciz halindeyken yaptığı olağan dışı tasarruflar ve alacaklıya zarar verme kastıyla yapılan devirler iptale tabi sayılmıştır.

Bu dava, her “hoşumuza gitmeyen satışta” değil, alacaklının tahsilini zorlaştıran ve kanunda sayılan türden işlemlerde gündeme gelir. Önemli olan, borcun doğmuş olması, icra takibinin kesinleşmesi ve borçlunun malvarlığının borcu karşılamaya yetmemesidir.

Mal kaçırma amacıyla yapılan işlemlere günlük hayattan örnekler

Günlük hayatta tasarrufun iptali davasına konu olabilecek işlemlere şu tür örnekler verilebilir:

  • Borçlu, hakkında icra takibi başlatılacağını anlayınca, tek evi olan dairesini kısa sürede kardeşine “piyasanın çok altında” bir bedelle devreder.
  • İşleri bozulan bir esnaf, dükkanındaki makineleri ve stokları, alacaklıları kapıya dayanmadan hemen önce, yakın bir arkadaşına devreder; bedel kağıt üzerinde görünür ama gerçekte para el değiştirmez.
  • Yüklü kredi borcu bulunan biri, üzerine kayıtlı arsayı eşine bağışlar ya da tapuda satış gösterip gerçekte karşılıksız devreder.

Bu tür işlemler, özellikle borçlunun başka malı yoksa ve devir alacaklıların takibini etkisiz bırakıyorsa, tasarrufun iptali davasına konu edilebilir.

Borcun doğum zamanı ile tasarruf tarihi arasındaki ilişkinin önemi

Tasarrufun iptali davasında kritik noktalardan biri, borcun ne zaman doğduğu ile tasarrufun (satış, bağış, devir vb.) ne zaman yapıldığı arasındaki ilişkidir. Genel kural, iptale konu tasarrufun, takip konusu borç doğduktan sonra yapılmış olmasıdır.

Örneğin, 2020’de imzalanan bir kredi sözleşmesinden doğan borç için, borçlu 2022’de malını devrettiyse, bu devir tasarrufun iptali davasına konu olabilir. Buna karşılık, borç 2022’de doğmuş, devir ise 2018’de yapılmışsa, kural olarak bu işlem iptal davasına elverişli değildir; çünkü o tarihte henüz alacaklı-borçlu ilişkisi yoktur.

Kanun, bazı hallerde borcun doğumundan önceki tasarrufları da kapsayabilecek karineler ve özel düzenlemeler getirmiş olsa da, uygulamada mahkemeler özellikle borcun doğumundan sonra ve icra takibine yakın tarihlerde yapılan devirlere daha şüpheyle yaklaşır.

Borçlunun diğer mallarının borcu karşılayıp karşılamaması ne ifade eder?

Tasarrufun iptali davası, borçlunun malvarlığı borcu karşılamaya yetmediğinde anlam kazanır. Eğer borçlunun, iptale konu edilen işlem dışında da yeterli malı varsa ve bu mallar üzerinden alacak tamamen tahsil edilebiliyorsa, iptal davası açmanın pratik bir faydası kalmayabilir; hatta dava reddedilebilir.

Bu nedenle mahkemeler, borçlunun aciz halinde olup olmadığını, yani tüm malvarlığının toplam değerinin borçlarını karşılayıp karşılamadığını önemser. İcra dosyasından alınan aciz vesikası, hacizde mal bulunamaması, mevcut malların değerinin borca yetmemesi gibi olgular, alacaklının tasarrufun iptali davası açmasını haklı gösterir.

Özetle:

  • Borçlunun başka malları yoksa veya çok yetersizse, şüpheli devirler iptal davasına daha elverişlidir.
  • Borçlunun rahatça borcunu ödeyebileceği kadar malı varsa, “mal kaçırma” iddiasını ispat etmek zorlaşır ve tasarrufun iptali davası çoğu zaman sonuç vermez.

Tasarrufun iptali davası açma şartları nelerdir?

Tasarrufun iptali davası, her alacaklının her beğenmediği işlemi iptal ettirebileceği serbest bir yol değildir. İcra ve İflas Kanunu’nda (İİK m.277 vd.) belirli, sıkı şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar birlikte gerçekleşmediğinde dava reddedilebilir. Bu yüzden hem alacaklının hem de borçlunun hukuki durumunu doğrudan etkileyen bir dava türüdür.

Alacaklı ile borçlu arasında gerçek bir alacak-borç ilişkisinin bulunması

Öncelikle ortada gerçek ve hukuken geçerli bir alacak olmalıdır. Yani alacaklı, borçluya karşı:

  • Sözleşmeden,
  • Haksız fiilden,
  • Sebepsiz zenginleşmeden vb. kaynaklanan bir talebe dayanmalıdır.

Sırf tasarrufun iptali davası açabilmek için “kağıt üzerinde” yaratılmış, danışıklı veya muvazaalı bir alacak bu şartı karşılamaz. Mahkeme, alacağın gerçekliğini ve miktarını inceler; gerektiğinde alacağın dayanağı sözleşme, fatura, mahkeme kararı gibi belgeleri ister. Alacak yoksa ya da hukuken korunmaya değer değilse tasarrufun iptali davası da dinlenmez.

Geçerli ve kesinleşmiş bir icra takibinin olması (haciz, iflas, 6183 takibi)

Tasarrufun iptali davası, icra takibine bağlı bir davadır. Genel kural olarak:

  • Alacaklı, borçluya karşı ilamlı veya ilamsız icra takibi başlatmış olmalı,
  • Takip borçlu tarafından süresinde itiraz edilmemiş ya da itiraz kaldırılmış / iptal edilmiş olmalı,
  • Yani takip kesinleşmiş olmalıdır.

İflas yoluyla takipte ise iflasın açılması, kamu alacaklarında 6183 sayılı Kanun’a göre yapılan takipler bu şartı karşılayabilir. Amaç, alacağın artık ciddi şekilde tartışmalı olmaktan çıkmış, icra edilebilir hale gelmiş olmasıdır. Henüz itiraz aşamasında olan, varlığı belirsiz bir alacak için tasarrufun iptali davası açmak genellikle sağlıklı değildir ve uygulamada risklidir.

Borçlunun aciz hali ve aciz vesikası şartı

Tasarrufun iptali davasının ruhu, borçlunun malvarlığının borcu karşılamaya yetmemesi durumunda devreye girmesidir. Bu nedenle:

  • Borçlunun haczedilebilir malının bulunmaması,
  • Ya da bulunan malların alacağı tamamen karşılamaya yetmemesi gerekir.

Bu durum çoğu zaman aciz vesikası ile ispatlanır. Aciz vesikası, icra dairesinin yaptığı haciz ve satış işlemlerine rağmen alacağın tamamen tahsil edilemediğini gösteren resmi belgedir. Uygulamada, tam aciz vesikası yanında geçici aciz hali tespitleri de dikkate alınabilir; önemli olan, borçlunun gerçekten ödeme gücünün olmadığının ortaya konulmasıdır. Borçlu borcunu rahatça ödeyebilecek durumdaysa, tasarrufun iptali davasına gerek kalmaz.

Tasarrufun iptaline konu işlemin türü: satış, bağış, devir, ipotek vb.

Dava, borçlunun yaptığı tasarruf işlemlerine karşı açılır. Bunlar özellikle:

  • Taşınır veya taşınmaz satışları,
  • Bağışlamalar ve karşılıksız devirler,
  • Eşe, akrabaya, yakın kişilere yapılan tapu devirleri,
  • İpotek tesisleri, rehin verme işlemleri,
  • Şirket hissesi devri, marka devri gibi malvarlığını azaltan işlemler

olabilir. Önemli olan, bu işlemin borçlunun malvarlığını alacaklı aleyhine azaltması veya alacaklının haczini zorlaştırmasıdır. İşlem hukuken geçerli olsa bile, kanunda öngörülen şartlar varsa alacaklı bakımından iptale tabi sayılabilir.

İşlemin borcun doğumundan sonra ve son 5 yıl içinde yapılmış olması

İİK’ya göre tasarrufun iptali davası, kural olarak borcun doğumundan sonra yapılan tasarruflar için söz konusudur. Çünkü borç doğmadan önce yapılan, normal ve olağan tasarrufların alacaklıyı zarara uğratma kastıyla yapıldığı varsayılmaz.

Ayrıca kanunda 5 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu süre, tasarruf işleminin yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Yani:

  • Borç doğduktan sonra,
  • Borçlu, alacaklıdan mal kaçırma sonucunu doğuran bir tasarruf yapmış olmalı,
  • Ve alacaklı bu tasarrufa karşı, işlemin üzerinden 5 yıl geçmeden tasarrufun iptali davası açmalıdır.

Bu süre geçtikten sonra, şartlar ne kadar uygun olursa olsun tasarrufun iptali davası açılamaz; mahkeme süreyi re’sen gözetir. Bu nedenle alacaklının, borçlunun yaptığı şüpheli devir ve işlemleri yakından takip etmesi ve gecikmeden harekete geçmesi büyük önem taşır.

Tasarrufun iptaline tabi işlem türleri nelerdir?

Tasarrufun iptali davasında hangi işlemlerin hedef alınabileceği, İİK m.278, 279 ve 280’de ayrıntılı biçimde sayılmıştır. Genel olarak üç grup vardır: karşılıksız (veya fiilen karşılıksıza yakın) işlemler, borçlunun aciz halindeyken yaptığı olağan dışı işlemler ve alacaklıdan mal kaçırma kastıyla yapılan işlemler. Bu işlemler, normalde hukuken geçerli olsalar bile, alacaklıya karşı “iptale tabi” sayılır ve alacaklı, o malı sanki hâlâ borçlununmuş gibi haczettirip sattırabilir.

Bağışlamalar ve karşılıksız tasarruflar (İİK m.278)

İİK m.278, bağışlamalar ve karşılıksız tasarrufları doğrudan iptale tabi kabul eder. Borçlu, hiçbir bedel almadan ya da piyasa değerine göre çok düşük bir bedelle mal devrediyorsa, bu işlem çoğu zaman bağışlama hükmünde sayılır.

Kanuna göre:

  • Borçlunun yaptığı bağışlamalar,
  • Karşılıksız devirler,
  • Verilen şeyin gerçek değerine göre “pek aşağı” bir bedelle yapılan satışlar,

belirli süreler içinde yapılmışsa (özellikle haciz veya iflastan önceki son iki yıl içinde) alacaklı bunların iptalini isteyebilir. Burada borçlunun iyi niyetli olup olmaması çoğu zaman önem taşımaz; önemli olan, işlemin alacaklıyı zarara uğratacak nitelikte olmasıdır.

Yakın akraba ve eşe yapılan devirler nasıl değerlendirilir?

Yakın akraba ve eşe yapılan devirler, tasarrufun iptali davalarında özel şüphe konusu kabul edilir. İİK m.278/3’te, borçlu ile eşi ve bazı yakınları arasında yapılan bazı ivazlı işlemlerin dahi bağışlama sayılabileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu maddede yer alan “kan hısımı” ibaresinin bir kısmını 2018’de iptal etmiş olsa da, eşe ve belirli yakınlara yapılan devirler hâlâ sıkı şekilde denetlenmektedir.

Uygulamada Yargıtay, borçlu ile üçüncü kişi arasında:

  • eşlik,
  • altsoy–üstsoy ilişkisi (çocuk, anne, baba, torun),
  • kardeşlik veya yakın kayın hısımlığı

varsa, mal kaçırma ihtimalini güçlü bir karine olarak görür. Bu durumda, çoğu kez üçüncü kişinin “borçlunun durumunu bilmediğini” ispat etmesi beklenir.

Borçlunun aciz halindeki olağan dışı işlemleri (İİK m.279)

İİK m.279, borçlunun aciz halinde iken yaptığı bazı “olağan dışı” işlemleri iptale tabi sayar. Özellikle icra takibinden veya iflastan önceki son bir yıl içinde yapılan şu işlemler önemlidir:

  • Daha önce teminatsız olan bir borç için sonradan rehin verilmesi,
  • Para borcunun, para yerine mal devri gibi alışılmadık bir yolla ödenmesi,
  • Henüz vadesi gelmemiş bir borcun ödenmesi,
  • Borçlunun, malvarlığının önemli kısmını elden çıkaran benzeri sıra dışı tasarrufları.

Bu tür işlemler, kanun gereği şüpheli ve alacaklıyı zarara elverişli kabul edilir. Borçlunun aciz hali ve işlemin bu dönemde yapılmış olması ispatlandığında, iptal kararı verilmesi kolaylaşır.

Alacaklıdan mal kaçırma kastıyla yapılan işlemler (İİK m.280)

İİK m.280, alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tüm işlemleri kapsayan en geniş düzenlemedir. Borçlunun malvarlığı borçlarını karşılamaya yetmiyorsa ve bu kişi, mallarını alacaklılardan kaçırmak amacıyla devrediyorsa, bu tasarruflar iptale tabi olur.

Burada iki temel unsur aranır:

  1. Borçlunun alacaklıya zarar verme kastı,
  2. İşlemin diğer tarafı olan üçüncü kişinin, bu kastı bildiği veya bilmesi gerektiği.

Yargıtay, bu kastın ispatını kolaylaştırmak için bazı karineler kullanır. Örneğin:

  • Yakın akrabalık veya eş ilişkisi,
  • Taraflar arasında yoğun ticari ya da sosyal bağ,
  • Satış bedeli ile gerçek değer arasında fahiş fark,
  • Borçlunun birden çok malını kısa sürede aynı kişiye devretmesi

gibi haller, üçüncü kişinin kötü niyetli sayılmasına yol açabilir.

İyi niyetli üçüncü kişilerin durumu nasıl korunur?

Tasarrufun iptali davası, mutlak geçersizlik yaratmaz; işlem, sadece alacaklıya karşı sonuçsuz hale gelir. Bu nedenle, gerçekten iyi niyetli üçüncü kişiler tamamen korumasız değildir.

Özetle:

  • Üçüncü kişi, borçlunun mali durumunu ve alacaklıdan mal kaçırma kastını bilmiyorsa ve bilmesi de beklenemiyorsa, kural olarak iyi niyetli sayılır.
  • İyi niyetli üçüncü kişi, malı daha sonra başka bir iyi niyetli dördüncü kişiye devretmişse, çoğu zaman mal geri alınmaz; bunun yerine, üçüncü kişi, malı elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedel ödemekle sorumlu tutulabilir (İİK m.283/2).
  • Yakın akrabalık, fahiş bedel farkı, kısa sürede yapılan zincirleme devirler gibi emareler varsa, artık üçüncü kişinin “ben bilmiyordum” demesi tek başına yeterli görülmez; somut delillerle iyi niyetini ispatlaması beklenir.

Sonuç olarak, tasarrufun iptaline tabi işlem türleri geniştir; ancak her olayda borçlunun mali durumu, işlemin niteliği, taraflar arasındaki ilişki ve bedel dengesi birlikte değerlendirilir. Bu yüzden, hem alacaklı hem de üçüncü kişi açısından, işlem yapılırken ve dava açılırken hukuki destek almak büyük önem taşır.

Tasarrufun iptali davasında kim davacı, kim davalı olur?

Tasarrufun iptali davasında temel amaç, borçlunun mal kaçırmak için yaptığı işlemlerin alacaklıya karşı hükümsüz sayılmasını sağlamaktır. Bu yüzden “kim davacı olur, kime karşı dava açılır?” sorusu, davanın kaderini doğrudan etkiler.

Bu davayı kimler açabilir? (İcra alacaklısı, aciz vesikası sahibi, iflas idaresi)

Tasarrufun iptali davasında davacı olabilecek kişiler sınırlıdır. Genel çerçeve şöyle:

  • İcra alacaklısı: İcra takibi başlatmış, takibi kesinleştirmiş ve borçlunun malvarlığına yönelmek isteyen her alacaklı, şartları varsa tasarrufun iptali davası açabilir. Burada önemli olan, alacağın gerçek ve takip edilebilir olmasıdır.

  • Aciz vesikası sahibi alacaklı: Borçlu hakkında yapılan takipte hacze gidilmiş, fakat borçlunun malı borcu karşılamaya yetmemişse icra dairesi geçici veya kesin aciz belgesi düzenleyebilir. Bu belgeyi elinde bulunduran alacaklı, tasarrufun iptali davası açma hakkına sahiptir. Uygulamada aciz vesikası, borçlunun “ödeyemeyecek durumda” olduğunun resmi kanıtı gibi kabul edilir.

  • İflas idaresi / iflas masası: Borçlu hakkında iflas kararı verilmişse, artık alacaklılar tek tek değil, iflas masası adına hareket eden iflas idaresi tasarrufun iptali davası açar. Böylece iptal edilen tasarruflardan doğan kazanımlar, tüm alacaklıların ortak havuzuna (iflas masasına) gider.

Bazı durumlarda kamu alacakları için yapılan takiplerde de (örneğin 6183 sayılı Kanun kapsamındaki takipler) ilgili idare, tasarrufun iptali davası açabilmektedir. Özetle, sıradan bir “alacaklı” değil, takip yapan ve hukuken korunmaya değer bir alacağı olan alacaklı davacı olabilir.

Dava kime karşı açılır? (borçlu, üçüncü kişi, dördüncü kişi ihtimali)

Tasarrufun iptali davasında davalı taraf genellikle birden fazladır:

  • Borçlu: Malı devreden, bağışlayan veya ipotek veren kişi her zaman davalı tarafta yer alır. Çünkü iptali istenen tasarrufun tarafıdır ve mal kaçırma iddiasının merkezindedir.

  • Üçüncü kişi: Borçlunun malını devrettiği, bağışladığı veya üzerinde hak tanıdığı kişi de davalı olur. Örneğin borçlu, dairesini kardeşine devrettiyse, kardeş “üçüncü kişi” sıfatıyla davalı gösterilir.

  • Dördüncü kişi ihtimali: Üçüncü kişi, aldığı malı daha sonra başka birine satmış olabilir. Bu durumda, özellikle kötü niyet iddiası varsa, malı sonradan alan bu kişi de (dördüncü kişi) davaya dahil edilebilir. Uygulamada, malın el değiştirme zinciri ne kadar uzunsa, alacaklının ispat yükü ve dava stratejisi o kadar zorlaşır. Bu nedenle, çoğu zaman borçlu, ilk devralan ve gerekiyorsa sonraki devralanlar birlikte davalı yapılır.

Doğru kişilere dava açılmaması, davanın usulden reddine veya kararın etkisiz kalmasına yol açabilir. Bu yüzden davalıların kim olacağı, dava açmadan önce dikkatle değerlendirilmelidir.

Birden fazla alacaklı aynı tasarruf için ne yapabilir?

Aynı borçlu, aynı malı devrederek birden fazla alacaklısını zarara uğratmış olabilir. Bu durumda:

  • Her alacaklı ayrı ayrı tasarrufun iptali davası açabilir.
  • İsterlerse, aynı dava içinde birlikte davacı olarak da yer alabilirler. Bu, delillerin ortak kullanılması ve masrafların paylaşılması açısından pratik bir yoldur.
  • Farklı zamanlarda açılan davalar varsa, mahkeme bunları birleştirebilir. Böylece aynı tasarruf hakkında çelişkili kararlar verilmesinin önüne geçilir.

Önemli nokta şu: Tasarrufun iptali davası, malı alacaklıya “mülkiyet olarak kazandırmaz”; sadece o mal üzerinde haciz ve satış yapabilme imkânı sağlar. Bu nedenle, aynı tasarrufun iptalini isteyen birden fazla alacaklı, iptal kararı sonrası satış bedelinden sıra cetveli kuralları çerçevesinde pay alır.

Kısaca, birden çok alacaklı için en sağlıklı yol, mümkünse koordineli hareket etmek, aynı tasarrufla ilgili davaları takip ve delil bakımından uyumlu yürütmektir.

Tasarrufun iptali davası nereye açılır, görevli ve yetkili mahkeme hangisidir?

Tasarrufun iptali davasında hem görevli hem de yetkili mahkemenin doğru belirlenmesi çok önemlidir. Yanlış mahkemede dava açılırsa dosya zaman kaybıyla başka mahkemeye gönderilir, bazen de süreler kaçırılabilir. Bu davalar, İcra ve İflas Kanunu’na dayalı, icra takibine sıkı sıkıya bağlı özel davalardır; bu yüzden hem genel görev kuralları hem de İİK’deki özel yetki hükümleri birlikte dikkate alınır.

Asliye hukuk mahkemesinin görevi ve ticari nitelikli alacaklarda durum

Genel kural olarak tasarrufun iptali davasına asliye hukuk mahkemesi bakar. Dava, bir “tasarruf işleminin alacaklıya karşı hükümsüz sayılması” talebine dayandığı için, kuralen genel görevli mahkeme asliye hukuktur.

Ancak alacağın ticari nitelikte olması, tarafların tacir olması veya uyuşmazlığın bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi halinde, dava asliye ticaret mahkemesinde görülür. Uygulamada mahkemeler, alacağın kaynağına bakar:

  • Alacak bir ticari sözleşmeden, çek, senet, fatura, cari hesap gibi ticari işlerden doğuyorsa,
  • Taraflar tacir ise ve uyuşmazlık ticari işletmeleriyle ilgiliyse,

tasarrufun iptali davası da ticari dava sayılır ve görevli mahkeme asliye ticaret olur. Bulunduğunuz yerde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi yoksa, genellikle asliye hukuk mahkemesi “ticaret mahkemesi sıfatıyla” bu davaya bakar.

Özetle:

  • Ticari olmayan, sıradan bir borç ilişkisi (örneğin tüketici kredisi, şahsi borç verme) için asliye hukuk,
  • Ticari alacaklar için asliye ticaret mahkemesi görevlidir.

Borçlunun yerleşim yeri, üçüncü kişinin yerleşim yeri ve birden çok davalı halinde yetki

Tasarrufun iptali davasında davalı taraf genellikle borçlu ile, borçludan malı devralan üçüncü kişi (ve bazen ondan devralan dördüncü kişi) olur. Bu nedenle yetki belirlenirken birden fazla kişinin yerleşim yeri gündeme gelebilir.

Uygulamada esas alınan temel noktalar:

  • İİK, tasarrufun iptali davası için özel bir yetki kuralı öngörür ve çoğunlukla takibin yapıldığı yer mahkemesi yetkili kabul edilir.
  • Bunun yanında, genel yetki kuralı gereği borçlunun yerleşim yeri mahkemesi de yetkili sayılır.
  • Tasarrufa taraf olan üçüncü kişinin yerleşim yeri de, özellikle genel yetki kuralları çerçevesinde gündeme gelebilir.

Birden fazla davalı varsa (örneğin borçlu A, malı devralan B, sonra B’den alan C), davalılardan herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir. Bu, alacaklıya seçim imkânı verir. Ancak aynı tasarruf işlemiyle ilgili tek bir dava açılması, çelişkili kararların önüne geçmek için önemlidir.

Pratikte alacaklılar çoğu zaman:

  • İcra takibinin yürütüldüğü yer mahkemesini
  • Ya da borçlunun yerleşim yerini

tercih eder. Çünkü dosyalar, icra takibi ve aciz belgesi gibi belgeler o yerde daha kolay temin edilir.

Taşınmazlar söz konusu olduğunda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili midir?

Tasarrufun iptali davası, çoğu zaman taşınmaz devri (ev, arsa, işyeri satışı veya devri) üzerinden açılır. Bu noktada akla “taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi zorunlu mu?” sorusu gelir.

Bu dava, klasik anlamda bir mülkiyet davası değil, alacaklının o taşınmaz üzerinde haciz ve satış yapabilmesini sağlama davasıdır. Yani amaç, tapu kaydını tamamen iptal ettirmekten çok, tasarrufun alacaklıya karşı hükümsüz sayılmasını sağlamaktır. Bu nedenle:

  • Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili değildir.
  • Ancak taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde dava açmak, özellikle tapu kayıtlarına erişim, keşif ve bilirkişi incelemesi açısından pratik bir avantaj sağlar.
  • Yine de alacaklı, kanunun tanıdığı diğer yetkili mahkemelerden (takip yeri, borçlunun yerleşim yeri vb.) birini de tercih edebilir.

Sonuç olarak, tasarrufun iptali davasında görev çoğunlukla asliye hukuk / asliye ticaret mahkemesinde, yetki ise takip yeri, borçlunun veya davalılardan birinin yerleşim yeri ve uygulamada tercih edilirse taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi arasında alacaklıya belirli bir seçim alanı tanıyacak şekilde belirlenir. Bu seçim yapılırken hem kanuni kurallar hem de dosyanın pratik takibi birlikte değerlendirilmelidir.

Tasarrufun iptali davası nasıl açılır, süreç nasıl işler?

Tasarrufun iptali davası, icra takibi kesinleşmiş bir alacaklının, borçlunun mal kaçırma amaçlı yaptığı işlemleri hedef alan ayrı bir hukuk davasıdır. Dava, görevli ve yetkili mahkemede açılan bir iptal davası ile başlar; sonuçta amaç, borçlunun üçüncü kişiye devrettiği mal veya hakkın, sadece o alacaklı bakımından haciz ve satışa elverişli hale getirilmesidir.

Aşağıda, davanın açılmasından hükme kadar olan süreci adım adım özetleyelim.

Dava açmadan önce alacaklının hazırlaması gereken belgeler

Tasarrufun iptali davası açmadan önce alacaklının elini mümkün olduğunca güçlendirmesi gerekir. Uygulamada genellikle şu belgeler hazırlanır:

  • Kesinleşmiş icra takibine ilişkin evraklar: Ödeme emri, kesinleşme şerhi, haciz tutanakları, varsa satış işlemlerine dair belgeler.
  • Aciz belgesi veya aciz halini gösteren kayıtlar: Geçici ya da kesin aciz vesikası, haciz tutanaklarında “haczedilecek mal bulunamadı” şerhleri, sonuçsuz kalmış satış işlemleri gibi.
  • Tasarrufa ilişkin belgeler: Tapu kayıtları, araç tescil kayıtları, ticaret sicili kayıtları, banka dekontları, sözleşmeler, faturalar, noter senetleri.
  • Tarihleri gösteren resmi kayıtlar: Borcun doğum tarihi, icra takibinin başlatıldığı tarih, tasarruf işleminin yapıldığı tarih (örneğin tapu tescil tarihi).

Bu belgeler, hem tasarrufun iptaline konu işlemi somutlaştırmak hem de borçlunun aciz halini ve mal kaçırma şüphesini ortaya koymak için önemlidir.

Dava dilekçesinde nelerin mutlaka yazılması gerekir?

Tasarrufun iptali davası dilekçesi, sıradan bir alacak davasından farklıdır; bazı hususların açıkça belirtilmesi gerekir:

  • Taraflar: Alacaklı (davacı), borçlu ve tasarruftan yararlanan üçüncü kişi (davalılar) açıkça gösterilmelidir.
  • Alacağın kaynağı ve miktarı: Hangi sözleşmeden, senetten veya hukuki ilişkiden doğduğu, icra dosya numarası ve alacak tutarı belirtilmelidir.
  • İcra takibinin durumu: Takibin kesinleştiği, haciz yapıldığı, aciz halinin ortaya çıktığı somut olgularla anlatılmalıdır.
  • Tasarruf işleminin türü ve tarihi: Örneğin “borçlu, … tarihli satış sözleşmesi ve … tarihli tapu tescili ile … taşınmazını davalı üçüncü kişiye devretmiştir” gibi net bir anlatım yapılmalıdır.
  • Hangi kanun maddesine dayanıldığı: İİK m.277 ve devamı, özellikle m.278, 279 veya 280 kapsamında hangi iptal sebebine dayanıldığı belirtilmelidir.
  • Talep sonucu: Tasarrufun iptali ile, dava konusu mal veya hakkın sadece davacı alacaklı bakımından haciz ve satışına imkan verecek şekilde hüküm kurulması istenmelidir. Gerekirse ihtiyati tedbir talebi de eklenebilir.

Açık, tarihleri net, somut olay anlatımı içeren bir dilekçe, hem yargılamayı hızlandırır hem de ispatı kolaylaştırır.

Hangi iptal nedenine dayanılacağı ve mahkemenin re’sen inceleme yetkisi

Tasarrufun iptali davasında alacaklı, genellikle üç ana gruptan birine dayanır:

  • Bağışlama ve karşılıksız tasarruflar (İİK m.278)
  • Borçlunun aciz halindeki olağan dışı işlemleri (İİK m.279)
  • Alacaklıdan mal kaçırma kastıyla yapılan işlemler (İİK m.280)

Dilekçede, olayın niteliğine göre hangi maddeye dayanıldığı açıkça yazılmalıdır. Ancak mahkeme, sadece gösterilen maddeyle sınırlı değildir; tasarrufun iptaline ilişkin hükümleri re’sen uygular. Yani alacaklı m.280’e dayanmış olsa bile, şartları oluşmuşsa m.278 veya 279’u da dikkate alabilir.

Buna rağmen, uygulamada ispat kolaylığı ve yargılamanın sağlıklı yürüyebilmesi için, alacaklının olay örgüsünü ve hukuki sebebi mümkün olduğunca net kurması büyük önem taşır.

Yargılama aşamaları: deliller, bilirkişi, keşif ve tanık anlatımları

Dava açıldıktan sonra süreç kabaca şu şekilde ilerler:

  1. Dilekçelerin teatisi: Davalılar cevap dilekçesi verir, varsa karşı delillerini sunar.
  2. Ön inceleme duruşması: Uyuşmazlık konuları, çekişmeli hususlar ve deliller belirlenir.
  3. Delillerin toplanması:
  • Tapu, trafik, ticaret sicili, banka kayıtları, vergi kayıtları gibi resmi kayıtlar ilgili kurumlardan istenir.
  • Tarafların sunduğu sözleşme, senet, dekont, yazışma gibi belgeler dosyaya alınır.
  1. Bilirkişi incelemesi:
  • Özellikle taşınmaz veya araç satışlarında, piyasa değeri, satış bedelinin rayice göre düşük olup olmadığı, şirket devirlerinde bilanço ve mali durum gibi teknik konular için bilirkişi raporu alınabilir.
  1. Keşif:
  • Taşınmazın niteliği, kullanım şekli, fiili durum gibi hususlar önem taşıyorsa mahkeme yerinde keşif yapabilir.
  1. Tanık anlatımları:
  • Taraflar, tasarrufun gerçek bedelle yapılıp yapılmadığı, aile içi muvazaa, borçlunun mal kaçırma niyeti gibi konularda tanık dinletebilir.

Tüm bu aşamalardan sonra mahkeme, borçlunun aciz halinde olup olmadığını, tasarrufun alacaklıyı zarara uğratıp uğratmadığını ve ilgili İİK maddelerindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirerek iptal ya da ret kararı verir.

Bu nedenle tasarrufun iptali davası açarken, hem belgeleri hem de olası tanıkları en baştan planlamak, sürecin sağlıklı ve güçlü ilerlemesi için kritik önemdedir.

Tasarrufun iptali davasında süreler, zamanaşımı ve hak düşürücü süre

Tasarrufun iptali davasında süreler, İcra ve İflas Kanunu’nda açıkça düzenlenmiş ve büyük ölçüde hak düşürücü süre niteliğindedir. Yani bu süreler geçtikten sonra, şartlar ne kadar uygun olursa olsun artık tasarrufun iptali davası açılamaz; mahkeme bunu kendiliğinden dikkate alır. Bu nedenle süre hesabı, davanın esası kadar önemlidir.

5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı ve sona ermesi

Genel kural, İİK m. 284’teki 5 yıllık hak düşürücü süredir. Bu süre:

  • Tasarruf işleminin yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar.
  • İşlemin türü ne olursa olsun (satış, bağış, devir, ipotek vb.) kural olarak bu 5 yıllık üst sınır geçildiyse tasarrufun iptali davası açılamaz.

Örneğin borçlu, 1 Ocak 2020’de dairesini kardeşine devrettiyse, alacaklı en geç 1 Ocak 2025 tarihine kadar tasarrufun iptali davası açmalıdır. 2 Ocak 2025’te açılan dava, şartlar tam olsa bile sırf süre geçtiği için reddedilebilir.

Bu 5 yıllık süre:

  • Hak düşürücü niteliktedir, kesilmez ve durmaz.
  • İcra takibinin ne zaman başladığından bağımsızdır; önemli olan tasarruf tarihidir.
  • Alacaklı tasarrufu sonradan öğrenmiş olsa bile, öğrenme tarihi değil, işlemin yapıldığı tarih esas alınır.

Bu nedenle, şüpheli bir devir veya satış fark edildiğinde, önce tasarruf tarihine bakılıp 5 yıllık sürenin dolup dolmadığı kontrol edilmelidir.

1 ve 2 yıllık özel sürelerin (İİK m.278–279) ne anlama geldiği

İİK m. 278 ve 279’da, bazı tasarruf türleri için daha kısa, özel süreler öngörülmüştür. Bunlar, 5 yıllık genel sürenin içinde kalan, ama ispatı kolaylaştıran ve alacaklı lehine karine getiren dönemlerdir.

Kısaca:

  • İİK m. 278 (bağışlamalar ve karşılıksız tasarruflar)

  • Borçlunun iflasından veya aciz halinin doğumundan önceki 2 yıl içinde yaptığı bağışlamalar ve karşılıksız kazandırmalar, belirli şartlarla iptale daha elverişli kabul edilir.

  • Bu 2 yıllık dönem içinde yapılan işlemlerde, borçlunun alacaklıyı zarara uğratma ihtimali daha güçlü varsayılır.

  • İİK m. 279 (borçlunun aciz halindeki olağan dışı işlemleri)

  • Borçlunun aciz haline düştüğü tarihten geriye doğru 1 yıl içinde yaptığı, olağan dışı ve alacaklıyı zarara uğratmaya elverişli işlemler (örneğin çok düşük bedelle satış, normal ticari hayatla bağdaşmayan devirler) özel olarak düzenlenir.

  • Bu 1 yıllık süre içinde yapılan işlemler, normal piyasa koşullarına göre daha sıkı denetlenir.

Bu 1 ve 2 yıllık süreler, davanın açılabileceği azami süreyi değil, hangi tasarrufların hangi madde kapsamında ve hangi karinelerle değerlendirileceğini gösterir. Yani:

  • Tasarruf 3 yıl önce yapılmışsa, m. 278 veya 279’daki özel karinelere dayanmak zorlaşabilir,
  • Ama 5 yıllık genel süre dolmamışsa, yine de tasarrufun iptali davası açılması teorik olarak mümkündür; sadece ispat yükü ve dayanak maddeler değişebilir.

Sürenin kaçırılması halinde ne olur, sonradan telafisi mümkün mü?

Tasarrufun iptali davasında 5 yıllık süre kaçırılmışsa, bu genellikle telafisi olmayan bir durumdur:

  • Hak düşürücü süre geçtiğinde, artık aynı tasarruf için tasarrufun iptali davası açılamaz.
  • Mahkeme, taraflar ileri sürmese bile bu süreyi kendiliğinden gözetir ve davayı reddeder.
  • Sonradan icra takibi başlatılması, yeni aciz vesikası alınması veya borcun yeni öğrenilmesi bu sonucu değiştirmez.

1 ve 2 yıllık özel süreler bakımından ise:

  • Bu süreler geçse bile, tasarruf tarihi 5 yıl içinde kalıyorsa, alacaklı farklı iptal nedenlerine veya genel hükümlere dayanarak yine dava açmayı deneyebilir.
  • Ancak m. 278 ve 279’un sağladığı ispat kolaylıkları ve karinelerden yararlanamaz; dava daha zor hale gelir.

Özetle:

  • Önce tasarruf tarihine bakılır, 5 yıl dolmuşsa tasarrufun iptali davası fiilen kapanmış sayılır.
  • 5 yıl dolmamışsa, tasarrufun hangi tarihte ve hangi şartlarda yapıldığına göre 1 ve 2 yıllık özel dönemler değerlendirilir.
  • Süreler konusunda en küçük tereddütte, profesyonel hukuki destek almak, ileride geri dönülemez hak kayıplarını önlemek açısından kritik önem taşır.

Tasarrufun iptali davasının sonuçları nelerdir?

Tasarrufun iptali davasının en önemli sonucu, borçlunun yaptığı işlemin tamamen yok sayılması değil, sadece alacaklı bakımından hükümsüz hale gelmesidir. Yani mahkeme iptal kararı verdiğinde, işlem kural olarak geçerli kalır; fakat alacaklı, o işlem hiç yapılmamış gibi borçlunun malına haciz koyup satış isteyebilir. Bu nedenle tasarrufun iptali davası, alacaklıya ek bir cebri icra imkânı sağlayan, nispi etkili bir davadır.

İptal kararı verilirse alacaklı ne elde eder, mal kime ait sayılır?

İptal kararıyla birlikte, tasarrufa konu mal mülkiyet olarak üçüncü kişiden geri alınmış sayılmaz. Mal yine üçüncü kişinin üzerinde görünür; ancak alacaklı, bu malı borçlunun malıymış gibi haczettirip sattırabilir.

Başka bir deyişle:

  • Üçüncü kişi malik olmaya devam eder.
  • Alacaklı, sadece kendi alacağı ve takip masrafları ile sınırlı olmak üzere bu mal üzerinde cebri icra yapabilir.
  • Satıştan elde edilen bedelden, öncelikle alacaklı tatmin edilir; artan olursa üçüncü kişiye kalır.

Bu nedenle tasarrufun iptali davası, “mülkiyet davası” değil, icra hukuku ağırlıklı, alacaklıya yönelik bir koruma davasıdır.

Alacaklı, iptal edilen tasarruf konusu mal üzerinde nasıl haciz ve satış yapar?

İptal kararı kesinleştikten sonra alacaklı, devam eden icra dosyası üzerinden şu adımları izler:

  1. İptal kararını icra dosyasına sunar ve tasarrufa konu malın haczini talep eder.
  2. İcra müdürlüğü, mal üçüncü kişi üzerinde kayıtlı olsa bile, borçluya aitmiş gibi haciz şerhi koyar.
  3. Hacizden sonra, genel icra kuralları çerçevesinde kıymet takdiri, satış ilanı ve açık artırma süreçleri işler.
  4. Satış bedelinden, alacaklıya alacağı ve takip giderleri ödenir; varsa kalan tutar üçüncü kişiye verilir.

Eğer tasarrufa konu mal artık aynen mevcut değilse (örneğin satılmış, tüketilmiş, bozulmuşsa), bu kez bedel üzerinden veya üçüncü kişinin sorumluluğu çerçevesinde tahsil yoluna gidilir.

Üçüncü kişinin iade, tazminat ya da bedel ödeme yükümlülüğü

Tasarrufun iptali davasında üçüncü kişinin sorumluluğu, iyi niyetli olup olmamasına ve malın durumuna göre değişir:

  • Mal hâlâ üçüncü kişinin elindeyse, kural olarak malın haciz ve satışına katlanmakla yükümlüdür.
  • Mal elinden çıkmışsa ve özellikle alacaklıdan mal kaçırma kastına iştirak etmişse, çoğu durumda malın değeri kadar tazminat ödemekle sorumlu tutulabilir.
  • Üçüncü kişi, malı daha sonra başka birine devretmişse, bazı hallerde dördüncü kişiye karşı da takip imkânı doğabilir; ancak iyi niyetli dördüncü kişilerin korunması esastır.

Sonuç olarak üçüncü kişi, ya malın cebri icrasına katlanır, ya da mal artık yoksa veya korunamıyorsa bedelini tazmin etmekle yükümlü olabilir.

Davanın reddi halinde ortaya çıkabilecek riskler (masraflar, vekalet ücreti)

Tasarrufun iptali davası reddedilirse, alacaklı açısından önemli mali sonuçlar doğar:

  • Yargılama giderleri (harçlar, bilirkişi ücreti, keşif gideri vb.) kural olarak davayı kaybeden alacaklıya yüklenir.
  • Karşı taraf (borçlu ve/veya üçüncü kişi) avukatla temsil ediliyorsa, alacaklı karşı vekalet ücreti ödemek zorunda kalır.
  • Dava reddi, alacaklının aynı tasarruf için süreler dolmuşsa yeniden dava açmasını da engelleyebilir; bu da fiilen o mal üzerinden tahsil imkânını ortadan kaldırır.

Bu yüzden tasarrufun iptali davası açmadan önce, delillerin gücü, sürelerin geçip geçmediği ve borçlunun malvarlığı durumu dikkatle değerlendirilmelidir. Aksi halde hem alacak tahsil edilemeyebilir hem de ciddi yargılama giderleriyle karşılaşılabilir.

Uygulamada sık karşılaşılan sorunlar ve dikkat edilmesi gerekenler

Tapuda değer düşük gösterilmesi, piyasa değeri ve muvazaa iddiaları

Tasarrufun iptali davalarında en sık görülen sorunlardan biri, taşınmazın tapuda gerçek değerinden çok daha düşük bedelle gösterilmesidir. Uygulamada borçlu, gerçekte yüksek bir bedelle satış yapar; ancak resmi senette düşük bedel yazdırarak hem vergi hem de alacaklılardan kaçınmaya çalışır.

Mahkemeler bu durumda genellikle bilirkişi incelemesi ile satış tarihindeki piyasa rayiç değerini tespit eder. Tapudaki bedel ile gerçek piyasa değeri arasında bariz bir fark varsa, bu durum muvazaa ve alacaklıdan mal kaçırma şüphesini güçlendirir. Özellikle alıcı ile borçlu arasında akrabalık, yakın arkadaşlık, şirket ortaklığı gibi sıkı ilişkiler varsa, düşük bedel daha da dikkat çekici hale gelir.

Ancak tek başına düşük bedel her zaman tasarrufun iptali için yeterli görülmez. Mahkeme, borçlunun borçlarını ödeyemeyecek durumda olup olmadığını, başka malvarlığının bulunup bulunmadığını ve alıcının iyi niyetli sayılıp sayılamayacağını birlikte değerlendirir. Bu nedenle, alacaklının dava açarken piyasa değerine ilişkin emsal satışlar, ekspertiz raporları, bölgedeki rayiçleri gösteren belgeler sunması ispatı güçlendirir.

Eşler arası devirler ve aile içi işlemlerde ispat güçlükleri

Eşler, kardeşler, anne-baba ile çocuklar arasındaki devirler tasarrufun iptali davalarında çok sık karşımıza çıkar. Kanun, yakın hısımlar arasındaki bazı tasarrufları zaten şüpheli kabul eder ve belirli süreler içinde yapılmışsa alacaklı lehine karine öngörür. Buna rağmen, aile içi ilişkilerin doğası gereği bu işlemlerin gerçek bir satış mı, yoksa borçluluktan kaçmak için mi yapıldığı tartışmalı olur.

Örneğin borçlu, haciz tehdidi altındayken evini eşine devrettiğini, bunun da yıllardır süren bir “mal rejimi tasfiyesi” ya da “aile içi borç ödemesi” olduğunu iddia edebilir. Bu durumda alacaklı, çoğu zaman yazılı belge, banka dekontu, önceki beyanlar, tanık anlatımları ile gerçek durumu ortaya koymak zorundadır.

Aile içi tanıkların taraflı olabileceği ihtimali nedeniyle mahkemeler, bu tür beyanları temkinli değerlendirir. Bu yüzden, özellikle eşler arası devirlerde ödemenin gerçekten yapıldığını gösteren banka hareketleri, kredi kullanımı, noter sözleşmeleri gibi objektif deliller yoksa, tasarrufun iptali ihtimali güçlenir.

Takip kesinleşmeden veya aciz hali ispatlanmadan dava açmanın sakıncaları

Tasarrufun iptali davası, normalde geçerli ve kesinleşmiş bir icra takibine dayanmalıdır. Takip kesinleşmeden, borçlunun aciz hali ortaya konulmadan dava açılması, uygulamada ciddi riskler doğurur.

Öncelikle, borçlu takibe itiraz etmişse ve bu itiraz henüz kaldırılmamışsa, alacağın varlığı tartışmalıdır. Mahkeme, tasarrufun iptali davasında alacağın gerçekliğini ayrıntılı incelemek zorunda kalabilir veya davayı erken açıldığı gerekçesiyle reddedebilir. Bu da alacaklı açısından yargılama gideri ve karşı vekalet ücreti yükü anlamına gelir.

Ayrıca borçlunun aciz hali, yani borçlarını karşılayacak malvarlığının bulunmadığı da ispatlanmalıdır. Bunun için genellikle aciz vesikası, sonuçsuz haciz tutanakları, mal beyanı kayıtları gibi belgeler aranır. Bu belgeler olmadan açılan davalarda, mahkeme “alacaklı önce icra yolunu tüketmeliydi” diyerek davayı reddedebilir.

Bu nedenle, tasarrufun iptali düşünülüyorsa, önce icra takibinin sağlıklı biçimde yürütülmesi, itirazların giderilmesi ve borçlunun malvarlığının gerçekten borcu karşılamadığının belgelenmesi önemlidir.

Tasarrufun iptali davası açmadan önce pratik kontrol listesi

Tasarrufun iptali davasına girmeden önce, alacaklının kendine şu soruları sorması pratikte çok faydalıdır:

  1. Alacağım kesin mi?
  • İcra takibi başlatıldı mı?
  • Borçlu itiraz ettiyse, itiraz kaldırıldı mı veya iptal davası kazanıldı mı?
  1. Borçlunun aciz hali belgeli mi?
  • Haciz yapıldı ve haczedilecek mal bulunamadı mı?
  • Aciz vesikası veya sonuçsuz haciz tutanağı var mı?
  1. İptalini istediğim tasarruf hangi tür işlem?
  • Satış, bağış, devir, ipotek, şirket hissesi devri gibi işlemlerden hangisi?
  • İşlem, borcun doğumundan sonra ve kanundaki süreler içinde mi yapılmış?
  1. Mal kaçırma şüphesini destekleyen somut delillerim var mı?
  • Tapuda düşük bedel, yakın akraba devri, kısa süre içinde birden fazla devir, nakit ödemenin banka kaydı olmaması gibi olgular mevcut mu?
  • Tanık, yazışma, mesaj, e-posta, muhasebe kaydı gibi ek deliller toplanabildi mi?
  1. Dava açılacak yer ve hasımlar doğru mu belirlendi?
  • Borçluya ve tasarruftan yararlanan üçüncü kişiye birlikte dava açılacak mı?
  • Taşınmaz söz konusuysa, yetkili mahkeme doğru seçildi mi?

Bu sorulara büyük ölçüde “evet” cevabı verilemiyorsa, aceleyle tasarrufun iptali davası açmak yerine önce eksiklerin tamamlanması, gerekirse icra dosyasının güçlendirilmesi daha sağlıklı olur. Böylece hem dava başarı şansı artar hem de gereksiz masraf ve zaman kaybı önlenir.

Avukat Desteği Alın

Ankara avukatından danışmanlık ve temsil talepleriniz için bizimle iletişime geçin.