+90 507 195 23 23

Dolandırıcılık Suçu ve Cezası

Yayınlanma: 4 Aralık 2025 • Güncelleme: 7 Aralık 2025 • 29 dk. okuma

Dolandırıcılık suçu ve cezası, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatarak onun veya üçüncü bir kişinin malvarlığı aleyhine haksız yarar sağlanması durumunda gündeme gelir. Türk Ceza Kanunu’nda TCK 157 basit dolandırıcılık, TCK 158 nitelikli dolandırıcılık suçu ve cezası ayrımı yapılır ve ceza miktarı somut olaya göre değişir.

Bu yazıda, dolandırıcılık suçunun yasal tanımını, basit ve nitelikli halleri, hangi durumlarda daha ağır ceza uygulandığını ve şikâyet–uzlaştırma ilişkisini sade bir dille ele alacağız. Hem mağdur olanlar hem de hakkında soruşturma yürütülen kişiler için dolandırıcılık suçu ve cezası konusunda temel bir yol haritası bulacaksınız.

Dolandırıcılık suçu tam olarak ne anlama geliyor?

Dolandırıcılık suçu, en basit haliyle, bir kişiyi hileli davranışlarla aldatarak onun veya bir başkasının malvarlığında zarar oluşturmak ve bu sırada kendisine ya da başkasına haksız menfaat sağlamak demektir. Yani sadece yalan söylemek yetmez; bu yalanın, karşı tarafın malvarlığı üzerinde bir işlem yapmasına ve sonuçta zarara uğramasına yol açması gerekir.

Türk Ceza Kanunu’nda dolandırıcılık, hem basit şekliyle (TCK 157) hem de nitelikli halleriyle (TCK 158) ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Uygulamada savcılık ve mahkemeler, olayın bu maddelerdeki unsurları taşıyıp taşımadığına bakarak karar verir.

TCK 157 ve 158’e göre dolandırıcılık nasıl tanımlanıyor?

TCK 157’ye göre basit dolandırıcılık, özetle şu unsurlarla tanımlanır:

  • Fail, hileli davranışlarla bir kişiyi aldatır.
  • Mağdur, bu aldatma nedeniyle hata yaparak bir malvarlığı işlemi gerçekleştirir (para vermek, mal devretmek, borç altına girmek gibi).
  • Sonuçta mağdur veya bir başkası zarara uğrar, fail veya bir başkası haksız menfaat elde eder.

TCK 158 ise aynı fiilin, bazı özel durumlarda daha ağır cezayı gerektiren “nitelikli dolandırıcılık” hallerini sayar. Örneğin:

  • Dini duyguları kullanarak,
  • Bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumları aracılığıyla,
  • Kamu kurum ve kuruluşları araç edilerek,
  • Algılama yeteneği zayıf kişilere karşı

işlenmesi gibi durumlarda, suçun adı yine dolandırıcılıktır ama ceza daha ağırdır. Temel tanım değişmez; sadece işleniş biçimi ve mağdurun durumu nedeniyle suç “nitelikli” hale gelir.

Dolandırıcılık ile basit borç-alacak anlaşmazlığı arasındaki fark nedir?

Bu ayrım, hem ceza davası hem de günlük hayat açısından çok kritik.

Basit borç-alacak uyuşmazlığı genellikle şu durumlarda söz konusudur:

  • Taraflar arasında geçerli bir sözleşme veya borç ilişkisi vardır.
  • Başlangıçta karşı tarafı aldatma kastı yoktur; taraflar normal ticari ilişki kurar.
  • Sonradan borçlu ödeme yapmaz, geciktirir, sözünde durmaz.

Burada çoğu zaman mesele, “ödeyememe” veya “sözleşmeye aykırılık” sorunudur ve çözüm yolu icra takibi, alacak davası gibi özel hukuk yollarıdır, ceza davası değil.

Dolandırıcılıkta ise:

  • Daha en baştan, failin aldatma kastı vardır.
  • Karşı taraf, hileli davranışlar nedeniyle yanlış bir kanaate kapılır ve malvarlığı işlemi yapar.
  • Örneğin hiç teslim etmeye niyeti olmadığı halde mal satıyormuş gibi davranmak, sahte belgeyle kredi çektirmek, gerçekte var olmayan bir yatırımı varmış gibi tanıtmak gibi.

Yargıtay, “sırf sözünde durmama”yı tek başına dolandırıcılık saymaz. Başlangıçta dürüst bir irade varsa, sonradan ödeme yapılmaması çoğu zaman cezai değil, hukuki bir problemdir. Dolandırıcılık için, en baştan itibaren aldatma amacıyla hareket edildiğinin somut delillerle ortaya konması gerekir.

Hile, aldatma, zarar ve haksız menfaat ne demek?

Dolandırıcılık suçunu anlamak için bu dört kavramı netleştirmek çok faydalı:

Hile: Failin, gerçeği gizlemek veya olduğundan farklı göstermek için başvurduğu aldatıcı davranışlar bütünüdür. Örneğin:

  • Sahte belge düzenlemek veya kullanmak,
  • Kendini farklı bir sıfatla tanıtmak (örneğin kamu görevlisiymiş gibi),
  • Malın ayıplarını gizlemek için özel düzenlemeler yapmak,
  • Gerçekte var olmayan bir şirket, proje, yatırım varmış gibi sunmak.

Sadece “sözlü yalan” her zaman hile sayılmaz. Yargıtay, hilenin mağdurun ortalama dikkat ve özenine rağmen aldanmasına elverişli derecede yoğun ve ustaca olması gerektiğini vurgular.

Aldatma: Hileli davranışların sonucunda, mağdurun gerçeğe aykırı bir kanaate sahip olmasıdır. Yani kişi, olayın gerçek durumunu bilseydi o işlemi yapmayacakken, hile nedeniyle yanlış karar verir.

Zarar: Mağdurun veya bir üçüncü kişinin malvarlığında eksilme meydana gelmesidir. Bu zarar:

  • Para kaybı,
  • Malın elden çıkması,
  • Borç altına girme,
  • Alacağın tahsil edilememesi

şeklinde olabilir. Zararın mutlaka büyük olması gerekmez; hukuken ölçülebilir bir ekonomik kayıp yeterlidir.

Haksız menfaat: Failin veya bir başkasının, hukuken hak etmediği halde ekonomik bir yarar elde etmesidir. Örneğin:

  • Karşılıksız para almak,
  • Bedel ödemeden mal veya hizmet elde etmek,
  • Sahte beyanla kredi, teşvik, sigorta bedeli almak.

Dolandırıcılık suçunun oluşması için, hile + aldatma + zarar + haksız menfaat unsurlarının bir arada bulunması gerekir. Bunlardan biri eksikse, çoğu zaman dolandırıcılık değil, başka bir hukuki sorun söz konusu olur.

Dolandırıcılık suçunun oluşması için hangi şartlar aranıyor?

Dolandırıcılık suçunun oluşması için kanunda ve Yargıtay kararlarında sürekli vurgulanan bazı temel şartlar vardır. Kısaca söylemek gerekirse; hileli bir davranış, bu davranışa aldanan bir mağdur, mağdurun bu aldatma nedeniyle yaptığı malvarlığı işlemi ve bunun sonucunda ortaya çıkan zarar ile fail lehine haksız menfaat bulunmalıdır. Ayrıca failin bu sonucu bilerek ve isteyerek, yani kasten gerçekleştirmesi gerekir.

Bu unsurlardan biri eksikse çoğu zaman dolandırıcılık değil, en fazla bir borç-alacak uyuşmazlığı ya da başka bir suç söz konusu olur.

Fail, mağdur ve suçun konusu kim veya ne olabilir?

Dolandırıcılık suçunda fail (suçu işleyen kişi) herkes olabilir; özel bir sıfat aranmaz. Gerçek kişi olabileceği gibi, bir şirket adına hareket eden yönetici veya çalışan da fiilen suçu işleyebilir. Önemli olan, hileli davranışı bizzat gerçekleştirmesi veya bu davranışa katılmasıdır.

Mağdur da yine herkes olabilir. Gerçek kişiler, şirketler, dernekler, vakıflar, hatta devlet kurumları dolandırıcılık suçunun mağduru olabilir. Bazı nitelikli hallerde mağdurun özellikleri (çaresiz, algılama yeteneği zayıf, kamu kurumu vb.) cezanın artmasına neden olur.

Suçun konusu ise mağdurun malvarlığıdır. Bu; para, eşya, alacak hakkı, hisse, araç, taşınmaz gibi ekonomik değeri olan her türlü varlık olabilir. Bazen doğrudan para el değiştirmese bile, mağdurun bir hakkından vazgeçmesi veya borç altına girmesi de malvarlığı aleyhine sonuç doğurduğu için suçun konusuna girer.

Hangi davranışlar “hileli davranış” sayılır, hangileri sayılmaz?

Dolandırıcılıkta en kritik noktalardan biri “hileli davranış” unsurudur. Hile, yalın bir yalandan daha ağır, daha ustaca ve mağduru kandırmaya elverişli davranışları ifade eder. Yargıtay uygulamasında hileli davranıştan söz edebilmek için genellikle:

  • Gerçeğe aykırı beyanın ısrarlı, planlı ve sistemli olması,
  • Failin, yalanını desteklemek için sahte belge, sahte kimlik, sahte internet sitesi, sahte sözleşme gibi araçlar kullanması,
  • Mağdurun normal dikkat ve özenine rağmen aldanmasının makul sayılabilmesi aranır.

Örneğin; sahte tapu senedi göstermek, kendini kamu görevlisi gibi tanıtmak, olmayan bir ürünü varmış gibi gösterip sahte kargo takip bilgisi paylaşmak, sahte ekspertiz raporu düzenlemek çoğu durumda hileli davranış kabul edilir.

Buna karşılık, tek seferlik basit bir yalan, abartılı reklam cümleleri, ticari hayatta sıkça rastlanan “pazarlama abartıları” her zaman hile sayılmaz. Yargıtay, özellikle tarafların eşit bilgi düzeyinde olduğu ticari ilişkilerde, sırf sözünde durmama veya borcunu ödememe halini çoğu kez dolandırıcılık değil, sözleşmeye aykırılık / alacak-borç uyuşmazlığı olarak görmektedir. Hilenin varlığı somut olayın tüm özelliklerine göre değerlendirilir.

Mağdurun iradesinin yanılması ve malvarlığı işlemi nasıl gerçekleşmeli?

Dolandırıcılık suçunda mağdur, failin hileli davranışı nedeniyle yanlış bir kanaate kapılmalı ve bu yanlış kanaatle bir malvarlığı işlemi yapmalıdır. Bu bağ, “aldatma – irade yanılması – malvarlığı işlemi – zarar” zinciri şeklinde düşünülür.

  • Önce fail, hileli davranışla mağdurun iradesini sakatlar,
  • Mağdur, gerçeği bilse yapmayacağı bir ödeme, devir, sözleşme, temlik, kefalet, havale gibi işlemi yapar,
  • Bu işlem sonucunda mağdurun malvarlığında eksilme, failin veya üçüncü kişinin malvarlığında artış meydana gelir.

Örneğin; gerçekte var olmayan bir aracı satıyormuş gibi gösterip kapora almakta, mağdur “araç gerçekten var” zannıyla ödeme yaptığı için iradesi sakatlanmıştır. Eğer mağdur, hileli davranıştan haberdar olduğu halde “nasıl olsa yakalarım” düşüncesiyle ödeme yapıyorsa, aldatma unsuru tartışmalı hale gelir; Yargıtay bu tür durumlarda çoğu kez dolandırıcılık suçunun oluşmadığına karar verebilmektedir.

Ayrıca, mağdurun aşırı dikkatsizliği veya özen eksikliği de değerlendirilir. Ancak bu, failin hilesini tamamen ortadan kaldırmaz; önemli olan, ortalama dikkatli bir kişinin de benzer koşullarda aldanmasının makul olup olmadığıdır.

Manevi unsur: Kasten işleme, olası kast ve saikin önemi

Dolandırıcılık, kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, hileli davranışta bulunurken:

  • Mağduru aldatmak istediğini,
  • Bu aldatma sonucu mağdurun malvarlığında zarar doğacağını öngördüğünü,
  • Kendisi veya başkası lehine haksız menfaat sağlamayı amaçladığını bilmesi ve istemesi gerekir.

Bu nedenle, “başta ödeme niyetim vardı ama sonradan işlerim bozuldu, ödeyemedim” savunması, eğer başlangıçta gerçek bir ödeme iradesi bulunduğu ispatlanabiliyorsa, dolandırıcılık kastını zayıflatabilir ve olayın borç ilişkisi boyutu ağır basabilir.

Olası kast (sonucu muhtemel görüp kabullenme) dolandırıcılıkta daha sınırlı tartışılır. Genel kabul, failin mağduru aldatma ve menfaat sağlama konusunda doğrudan kastla hareket etmesi gerektiği yönündedir. Yani “belki aldanır, belki aldanmaz” şeklinde belirsiz bir tutumdan çok, bilinçli bir aldatma iradesi aranır.

Saik (güdü) ise, örneğin borcunu kapatmak, lüks yaşamak, kumar borcunu ödemek gibi nedenler, suçun oluşumu açısından zorunlu bir unsur değildir. Ancak saik, hem cezanın belirlenmesinde hem de bazı nitelikli hallerin değerlendirilmesinde önem kazanabilir. Hakim, failin amacı, olayın planlı olup olmaması, mağdurun durumundan özel olarak yararlanılıp yararlanılmadığı gibi ölçütleri dikkate alarak ceza miktarını belirler.

Basit dolandırıcılık suçu (TCK 157) ve cezası

Basit dolandırıcılık hangi durumlarda söz konusu olur?

Basit dolandırıcılık, Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesinde düzenlenen “temel dolandırıcılık” halidir. Kanundaki tanıma göre, hileli davranışlarla bir kişiyi aldatan, onun veya bir başkasının zararına olarak kendisine ya da üçüncü kişiye menfaat sağlayan kişi basit dolandırıcılık suçunu işlemiş olur.

Burada önemli noktalar:

  • Fail, gerçeğe aykırı bir durum yaratmalı veya var olan durumu olduğundan farklı göstermelidir.
  • Mağdur, bu hileli davranışa inanmalı ve iradesi sakatlanmalıdır.
  • Mağdurun yaptığı işlem sonucu malvarlığında bir eksilme (zarar), fail veya üçüncü kişi lehine de haksız menfaat doğmalıdır.

Örneğin, hiç var olmayan bir ürünü varmış gibi internetten satmak, sahte kimlikle telefon hattı açtırmak, kendisini yetkili bayi gibi tanıtıp kapora almak gibi fiiller çoğunlukla TCK 157 kapsamına girer. Nitelikli haller (dini duyguları kullanma, bilişim sistemleri, kamu kurumları vb.) yoksa, olay genellikle basit dolandırıcılık olarak değerlendirilir.

TCK 157’ye göre hapis ve adli para cezası nasıl belirlenir?

TCK 157’ye göre basit dolandırıcılık suçunun yaptırımı **“1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve adli para cezası”**dır.

Burada iki önemli nokta var:

  1. Hapis cezası: Hakim, temel cezayı belirlerken suçun işleniş biçimini, kullanılan hilenin yoğunluğunu, zararın miktarını, mağdur sayısını, failin kastını ve kişisel özelliklerini dikkate alır. Bu değerlendirme sonucunda 1 ile 5 yıl arasında bir hapis cezası belirlenir.

  2. Adli para cezası: Basit dolandırıcılıkta hapis cezasına ek olarak adli para cezası da zorunludur; yani hakim sadece hapis ya da sadece para cezası veremez, ikisine birlikte hükmeder.

Adli para cezası, TCK 52. maddeye göre “gün sayısı x bir gün karşılığı miktar” şeklinde hesaplanır. Gün sayısı en az 5, kural olarak en fazla 730 gündür; ancak bazı suçlarda kanun özel üst sınır öngörebilir.

Hakim cezanın alt ve üst sınırı arasında nasıl takdir yapar?

Hakim, önce temel hapis cezasını belirler. Bu aşamada dikkate alınan başlıca ölçütler:

  • Hilenin ağırlığı ve planlı olup olmaması,
  • Zararın büyüklüğü ve mağdur sayısı,
  • Failin suçu işleme şekli, rolü, kastının yoğunluğu,
  • Olayın tüm özellikleri.

Örneğin, küçük meblağlı, ilk kez işlenen, basit yöntemli bir dolandırıcılıkta hakim alt sınıra yakın (örneğin 1 yıl 3 ay) bir ceza belirleyebilir. Zararın yüksek, hilenin çok sofistike olduğu, mağdur sayısının fazla olduğu durumlarda ise 5 yıla yaklaşan bir ceza takdir edilebilir.

Temel ceza belirlendikten sonra, TCK’nın takdiri indirim ve artırma nedenleri (örneğin, etkin pişmanlık, zincirleme suç, birden fazla mağdur, suçun teşebbüs aşamasında kalması gibi) uygulanır. Son aşamada da sanığın kişisel ve sosyal durumu, sabıkası, yargılama sürecindeki tutumu gibi unsurlar göz önüne alınarak cezanın bireyselleştirilmesi yapılır.

Adli para cezası için de benzer şekilde önce gün sayısı belirlenir; bu belirlemede yine suçun ağırlığı, zarar miktarı ve failin kastı dikkate alınır. Ardından, failin ekonomik durumu esas alınarak bir gün karşılığı miktar takdir edilir.

Basit dolandırıcılıkta adli para cezası nasıl hesaplanır?

Basit dolandırıcılıkta adli para cezası, TCK 52’ye göre üç adımda hesaplanır:

  1. Gün sayısının belirlenmesi
  • Hakim, suçun ağırlığına göre örneğin 300 gün, 400 gün gibi bir gün sayısı belirler.
  • Bu gün sayısı, kanundaki genel sınırlar içinde kalmak zorundadır (aksine özel bir düzenleme yoksa 5–730 gün).
  1. Bir gün karşılığı miktarın belirlenmesi
  • Bir gün karşılığı adli para cezası, güncel düzenlemeye göre en az 20 TL, en fazla 100 TL arasında takdir edilir.
  • Bu miktar belirlenirken sanığın gelir durumu, malvarlığı, bakmakla yükümlü olduğu kişiler, yaşam standardı gibi kriterler dikkate alınır.
  1. Toplam cezanın hesaplanması
  • Belirlenen gün sayısı ile bir gün karşılığı miktar çarpılır.
  • Örneğin, 300 gün ve günlük 40 TL takdir edilirse, 300 x 40 = 12.000 TL adli para cezası ortaya çıkar.

Hakim, kararında hem gün sayısını hem de bir gün karşılığı miktarı ayrı ayrı göstermek zorundadır. Bu şeffaflık, hem denetim hem de itiraz yolları açısından önemlidir.

Son olarak, adli para cezası çoğu durumda taksitlendirilebilir; hakim, sanığın ekonomik durumuna göre belirli sayıda taksit ve süre belirleyebilir. Taksitlerden biri ödenmezse, kalan miktarın tamamı tahsil edilir ve ödenmezse hapse çevrilmesi gündeme gelebilir.

Nitelikli dolandırıcılık suçu (TCK 158) hangi hallerde gündeme gelir?

Nitelikli dolandırıcılık, basit dolandırıcılığa göre daha ağır ve tehlikeli görülen bazı özel durumlarda karşımıza çıkar. Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesi, bu “ağırlaştırılmış” halleri tek tek sayar ve her biri için daha yüksek ceza öngörür. Ortak nokta; failin, mağdurun güvenini veya özel bir zayıflığını kötüye kullanması ya da toplumun güven duyduğu kurum ve sistemleri araç haline getirmesidir.

Dini duyguları ve inançları kullanarak dolandırma

Burada fail, mağdurun dini inanç ve duygularını istismar eder. Örneğin “hayır işi, kurban, yardım kampanyası” adı altında gerçekte olmayan bir faaliyet için para toplamak, sahte tarikat/cemaat bağlantısı kurarak bağış istemek gibi davranışlar bu kapsamdadır. Önemli olan, dinin veya dini sembollerin, kişiyi kandırmak için araç yapılmasıdır.

Zor durumda kalmış veya çaresiz kişiden yararlanarak dolandırma

Kişinin içinde bulunduğu ekonomik, sağlıkla ilgili ya da hukuki sıkıntıdan faydalanmak nitelikli hal sayılır. Örneğin; ağır borç içindeki birine “seni icradan kurtaracağım” diyerek para almak, acil ameliyat parası arayan birinden sahte kredi vaadiyle menfaat sağlamak bu gruba girer. Burada mağdurun çaresizliği, aldatmayı kolaylaştıran temel unsurdur.

Algılama yeteneği zayıf kişilere karşı dolandırıcılık

Yaş küçüklüğü, ileri yaş, akıl hastalığı, zihinsel engel, ağır hastalık gibi nedenlerle algılama gücü zayıf olan kişilere karşı işlenen dolandırıcılık da nitelikli dolandırıcılıktır. Fail, bu kişilerin durumu nedeniyle olayı tam kavrayamayacağını bilerek hileli davranışta bulunur. Örneğin, demans hastası yaşlı birine gerçekte değersiz bir şeyi çok yüksek bedelle satmak gibi.

Kamu kurum ve kuruluşlarını veya meslek kuruluşlarını araç olarak kullanma

Fail, kendisini kamu kurumu, belediye, oda, birlik, dernek gibi yapılara bağlı göstererek ya da bu kurumların adını kullanarak insanları kandırıyorsa nitelikli dolandırıcılık söz konusudur. Örneğin “belediyeden geliyoruz, yardım listesi yapıyoruz” diyerek para toplamak, “baro adına bağış” diyerek sahte makbuz düzenlemek bu kapsamdadır. Burada toplumun bu kurumlara duyduğu güven istismar edilir.

Kamu kurumlarının zararına işlenen dolandırıcılık

Dolandırıcılık eylemi doğrudan bir kamu kurumunu zarara uğratıyorsa, yani haksız menfaat kamu bütçesinden çıkıyorsa yine nitelikli hal oluşur. Örneğin sahte evrakla devletten haksız teşvik, destek, vergi iadesi veya sosyal yardım almak bu bent kapsamındadır. Burada mağdur, birey değil bizzat kamu kurumudur.

Bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumları kullanılarak dolandırma

TCK 158/1-f bendi, bilişim sistemlerinin ya da banka ve kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılığı düzenler. İnternet siteleri, sosyal medya, mobil uygulamalar, internet bankacılığı, ATM’ler bu kapsamda bilişim sistemi sayılır.

Örneklendirmek gerekirse:

  • Sosyal medya veya ilan sitesi üzerinden sahte satış ilanı verip kapora alıp kaybolmak,
  • Bankadan arıyormuş gibi davranıp “hesabınız tehlikede, parayı şu hesaba aktarın” diyerek para çektirmek,
  • Sahte banka sitesi veya linkiyle kart bilgilerini ele geçirip mağdurun hesabını boşaltmak,

gibi eylemler, çoğu Yargıtay kararında bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmektedir.

Basın-yayın araçlarından yararlanarak dolandırıcılık

Televizyon, radyo, gazete, dergi, internet haber siteleri gibi basın-yayın araçları kullanılarak geniş kitlelere yönelik dolandırıcılık yapılması da nitelikli haldir. Örneğin sahte çekiliş, sahte yatırım fırsatı, “mucize ilaç” reklamlarıyla insanlardan para toplamak bu bent kapsamına girebilir. Burada hem çok sayıda kişiye ulaşılması hem de basın-yayın araçlarına duyulan güvenin kötüye kullanılması önemlidir.

Tacir, şirket yöneticisi veya kooperatif yöneticisi tarafından işlenen dolandırıcılık

Tacir, şirket yöneticisi ya da kooperatif yöneticisi, ticari veya kurumsal konumuna duyulan güveni kullanarak dolandırıcılık yaparsa bu da nitelikli dolandırıcılıktır. Örneğin şirket yöneticisinin, gerçekte olmayan bir yatırım projesi üzerinden ortaklardan veya üçüncü kişilerden para toplaması, kooperatif başkanının sahte konut projesiyle üyelerden aidat alması gibi. Burada failin ticari sıfatı, aldatmayı kolaylaştırdığı için ceza ağırlaştırılır.

Serbest meslek sahiplerinin kendilerine duyulan güveni kötüye kullanması

Avukat, doktor, mali müşavir, mühendis gibi serbest meslek mensupları, mesleki konumlarına duyulan güveni kullanarak dolandırıcılık yaparlarsa yine TCK 158 kapsamında nitelikli hal oluşur. Örneğin avukatın, gerçekte açılmamış bir dava için “mahkeme masrafı” adı altında para alması, doktorun gerçekte yapılmayan bir tedavi için yüksek ücret talep etmesi gibi. Burada mesleki güven ilişkisi istismar edildiği için suç daha ağır değerlendirilir.

Kredi ve sigorta bedeli almak için işlenen dolandırıcılık

Son olarak, kredi veya sigorta bedeli almak amacıyla yapılan hileli işlemler de nitelikli dolandırıcılık kapsamındadır. Örneğin sahte gelir belgesiyle bankadan kredi çekmek, gerçekte olmayan bir hasar için sigorta şirketini sahte raporlarla zarara uğratmak, kaza olmamasına rağmen kaza olmuş gibi gösterip tazminat almak bu bentte değerlendirilir. Burada hem finansal sistemin hem de sigorta mekanizmasının güvenilirliği zedelendiği için kanun koyucu daha ağır ceza öngörmüştür.

Nitelikli dolandırıcılıkta ceza ne kadar ağırlaşıyor?

Nitelikli dolandırıcılık, basit dolandırıcılığa göre hem daha yüksek hapis cezası hem de çok daha ağır para cezası öngören bir suç tipidir. Bunun sebebi, failin hileyi daha tehlikeli yöntemlerle işlemesi, daha fazla güveni kötüye kullanması veya daha geniş bir kitleyi etkilemesidir. Bu nedenle TCK 158’deki cezalar, TCK 157’ye göre belirgin şekilde yükseltilmiştir.

TCK 158’de öngörülen hapis ve para cezaları nelerdir?

TCK 158’e göre nitelikli dolandırıcılık suçunun temel cezası 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Hakim, somut olayın özelliklerine göre hem hapis cezasını hem de adli para cezasını birlikte uygular; sadece para cezası ile yetinemez.

Bazı nitelikli hallerde (örneğin kamu kurumlarının zararına işlenmesi, bilişim sistemleri veya banka/kredi kurumlarının kullanılması gibi) hem alt sınır yükselmekte hem de para cezasının miktarı “sağlanan menfaatin en az iki katı” olacak şekilde ağırlaştırılmaktadır. Böylece, suçtan elde edilen kazanç ne kadar büyükse, ödenecek para cezası da o oranda artar.

Hangi bentlerde alt sınır daha yüksektir, menfaatin iki katı para cezası ne demek?

TCK 158’in bazı bentlerinde, hapis cezasının alt sınırı 4 yıla çıkarılmıştır. Özellikle:

  • Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması
  • Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık
  • Kişinin içinde bulunduğu zor durumdan, çaresizlikten veya algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılması

gibi hallerde, mahkeme 3 yıldan değil, en az 4 yıldan hapis cezası vermek zorundadır. Bu da erteleme, HAGB gibi kurumların uygulanmasını pratikte zorlaştırabilir.

Menfaatin iki katı adli para cezası” ifadesi ise şunu anlatır: Failin elde ettiği haksız kazanç ne kadarsa, verilecek adli para cezası en az bunun iki katı olmak zorundadır. Örneğin:

  • Fail nitelikli dolandırıcılık ile 200.000 TL haksız menfaat sağlamışsa
  • Hakim, adli para cezasını en az 400.000 TL karşılığı gün üzerinden belirler

Burada önce gün sayısı (örneğin 2.000 gün) belirlenir, sonra bir gün karşılığı miktar (örneğin 200 TL) takdir edilir. Sonuçta ortaya çıkan toplam, menfaatin iki katından az olamaz. Bu sistem, “suç işleyip kârda kalma” ihtimalini ortadan kaldırmayı amaçlar.

Zincirleme suç ve birden fazla mağdur olması cezada nasıl etki yapar?

Nitelikli dolandırıcılıkta fail, aynı suç işleme kararıyla birden fazla kişiyi dolandırabilir veya aynı kişiye karşı birden çok kez hileli işlem yapabilir. Bu durumda zincirleme suç hükümleri devreye girer.

Zincirleme suçta:

  • Tek bir temel ceza belirlenir
  • Ardından TCK 43 uyarınca ceza 1/4 ile 3/4 oranında artırılır

Örneğin, hakim normalde 5 yıl hapis uygun görmüşse, zincirleme suç nedeniyle bu ceza 6 yıl 3 aya kadar çıkabilir. Artırım oranı, mağdur sayısı, eylemlerin yoğunluğu ve suçun işleniş biçimine göre belirlenir.

Birden fazla mağdur olması, sadece zincirleme suç artırımına yol açmakla kalmaz; aynı zamanda mahkemenin cezanın alt sınırından uzaklaşmasına da sebep olabilir. Çok sayıda kişinin mağdur edildiği, yüksek meblağların söz konusu olduğu dosyalarda:

  • Hapis cezası genellikle üst sınıra doğru yaklaşır
  • Adli para cezası da hem gün sayısı hem de bir gün karşılığı miktar bakımından daha yüksek tutulur

Sonuç olarak, nitelikli dolandırıcılıkta hem suçun işlendiği yöntem hem de mağdur sayısı ve elde edilen menfaat arttıkça, ceza katlanarak ağırlaşır. Bu nedenle, “nasıl olsa para iade edilir, ceza hafif olur” düşüncesi nitelikli dolandırıcılık bakımından çoğu zaman gerçekçi değildir.

Bilişim ve internet yoluyla işlenen dolandırıcılık

Bilişim ve internet yoluyla işlenen dolandırıcılık, klasik “yüz yüze” dolandırıcılığın dijital ortama taşınmış halidir. Türk Ceza Kanunu’nda bu fiiller, çoğu zaman TCK 158/1-f kapsamında “bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık” olarak değerlendirilir.

Burada önemli olan nokta, hileli davranışın internet, sosyal medya, mobil uygulama, e-posta, sahte web sitesi gibi bir bilişim sistemi üzerinden yapılması ve mağdurun malvarlığında bir zarara yol açmasıdır.

İnternet dolandırıcılığı, sosyal medya ve sahte hesaplarla yapılan eylemler

İnternet dolandırıcılığı denildiğinde akla ilk gelenler:

  • Sahte web siteleri ve formlar üzerinden şifre, kart bilgisi, kimlik verisi toplama (phishing)
  • Sosyal medya üzerinden “yatırım, çekiliş, yardım kampanyası, ucuz ürün” vaadiyle para isteme
  • Başkasının adı, fotoğrafı ve bilgileriyle sahte hesap açıp güven kazanarak para veya hediye kartı talep etme

Yargıtay, bilişim sistemleri kullanılmadan işlenmesi mümkün olmayan bu tür eylemleri açıkça bilişim yoluyla nitelikli dolandırıcılık saymaktadır.

Sosyal medyada sık görülen yöntemler arasında; “hesabın çalındı, acil para lazım”, “yatırım yap, bir günde yüzde 30 kazan”, “devlet destekli yardım” gibi mesajlarla para istenmesi, sahte kripto para veya forex platformlarına yönlendirme, sahte link göndererek hesap ele geçirme yer alır. Bu tür eylemlerde hem aldatma hem de haksız menfaat sağlama unsuru bulunduğunda dolandırıcılık suçu gündeme gelir.

Banka ve kredi kartı işlemleriyle bağlantılı dolandırıcılık halleri

Banka ve kredi kartı üzerinden işlenen dolandırıcılıkta, çoğu kez TCK 158/1-f uygulanır; çünkü banka veya kredi kurumu, ya da bunların sistemleri araç olarak kullanılmaktadır.

Uygulamada sık rastlanan örnekler:

  • Banka veya kargo görevlisi gibi arayıp “hesabınız tehlikede, güvenli hesaba aktaralım” diyerek para transferi yaptırmak
  • Sahte banka ekranı veya mobil uygulama görüntüsüyle kullanıcıdan şifre ve SMS doğrulama kodu almak
  • “Limit güncelleme, kart aidatı iadesi, promosyon yükleme” bahanesiyle kart bilgilerini ele geçirip harcama yapmak
  • ATM veya POS cihazlarına yerleştirilen düzeneklerle kart kopyalama (skimming) ve sonrasında internetten alışveriş yapma

Bu tür fiillerde, mağdur çoğu zaman kendi eliyle para transferi yapar veya onay kodu verir. Yargıtay, mağdurun bu irade açıklamasının hileli davranışla sakatlanmış olması halinde dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmektedir.

Online alışveriş ve ilan sitelerinde en çok karşılaşılan dolandırıcılık türleri

E-ticaret siteleri ve ilan platformları, bilişim yoluyla dolandırıcılığın en yoğun görüldüğü alanlardan biridir. Yargıtay, internet ilanı vererek yapılan birçok eylemi açıkça TCK 158/1-f kapsamındaki nitelikli dolandırıcılık olarak nitelendirmektedir.

En sık karşılaşılan yöntemler kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Hiç gönderilmeyen ürün: İlan sitesinde cazip fiyatla ürün satışı vaadi, ödemeden sonra ürünün hiç gönderilmemesi.
  • Farklı / sahte ürün gönderilmesi: Orijinal telefon, bilgisayar, marka saat vaadiyle ödeme alınıp kutudan bambaşka veya sahte ürün çıkması.
  • Kapora dolandırıcılığı: Kiralık ev, araç, düğün salonu, tatil evi gibi ilanlarda “çok talep var, kapora gönder” denilerek para alınıp ortadan kaybolunması.
  • Sahte ödeme dekontu: “Havale yaptım, dekontu attım” diyerek sahte dekontla malın teslim alınması, paranın aslında hiç gelmemiş olması.
  • Aracı hesap kullanımı: Dolandırıcıların başkalarına ait banka hesaplarını “komisyon karşılığı” kullanarak parayı hızla başka yerlere aktarması. Bu kişiler de çoğu zaman soruşturma ve davalarla karşı karşıya kalabilmektedir.

Bu tür olaylarda, internet sitesi veya ilan platformu sadece bir “ortam” gibi görünse de, Yargıtay’a göre bilişim sistemi kullanılmadan suçun işlenmesi mümkün değilse, fiil nitelikli dolandırıcılık sayılır ve ceza temel dolandırıcılığa göre daha ağır olur.

Dolandırıcılık suçunda şikayet, soruşturma ve yargılama süreci nasıl işler?

Dolandırıcılıkta süreç, genelde şu sırayla ilerler: şikayet / ihbar, soruşturma (savcılık ve kolluk aşaması), ardından kovuşturma (dava ve yargılama). Her aşamada hem mağdurun hem de şüphelinin hakları korunur ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

Dolandırılan kişinin mümkün olduğunca erken harekete geçmesi, deliller kaybolmadan sürecin başlaması açısından çok önemlidir. Özellikle bilişim yoluyla işlenen dolandırıcılıklarda, para transferleri ve dijital izler hızlıca değişebildiği için gecikmemek gerekir.

Dolandırılan kişi nereye ve nasıl şikayet başvurusu yapmalı?

Dolandırıldığınızı düşünüyorsanız şu yollardan biriyle başvuru yapabilirsiniz:

  • Polis merkezi veya jandarma karakoluna giderek ifade vermek
  • Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat gidip şikayet dilekçesi vermek
  • Bazı durumlarda e-Devlet / CİMER üzerinden ihbar yapmak (bu, çoğu zaman ihbar niteliğindedir; yine de savcılık dosya açabilir)

Şikayet sırasında mümkünse şu bilgileri yanınızda bulundurmanız faydalı olur:

  • Dolandıran kişi veya kurumun adı, telefon numarası, IBAN, sosyal medya hesabı, web adresi gibi bilgiler
  • Para gönderdiyseniz banka dekontları, EFT / havale bilgileri
  • Sözleşme, senet, fatura, mesajlaşma kayıtları (WhatsApp, SMS, e‑posta, sosyal medya yazışmaları)
  • Varsa tanıkların isim ve iletişim bilgileri

Şikayet dilekçesinde olayın tarihini, yerini, nasıl gerçekleştiğini, ne kadar zarara uğradığınızı ve elinizdeki delilleri açıkça yazmanız süreci hızlandırır.

Hangi dolandırıcılık türleri şikayete bağlı, hangileri resen soruşturulur?

Türk Ceza Kanunu’na göre:

  • Basit dolandırıcılık (TCK 157) kural olarak şikayete bağlı değildir. Savcılık, suçtan haberdar olduğu anda resen soruşturma yapabilir.
  • Nitelikli dolandırıcılık (TCK 158) da genel olarak resen soruşturulan suçlardandır. Özellikle kamu kurumlarının zararına, bilişim sistemleriyle, banka veya kredi kurumları kullanılarak işlenen dolandırıcılıklarda savcılık kendiliğinden harekete geçer.

Pratikte ise çoğu dosya, mağdurun şikayeti veya ihbarı ile gündeme gelir. Yani kanunen şikayete bağlı olmasa bile, sizin başvurunuz sürecin başlaması için fiilen çok önemlidir.

Bazı özel kanunlarda, belirli hafif nitelikli haller için şikayet şartı öngörülebilir; ancak klasik dolandırıcılık suçları bakımından genel kural, resen soruşturmadır.

Soruşturma aşamasında deliller nasıl toplanır, hangi belgeler önemlidir?

Şikayet sonrası dosya Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülür. Savcı, kolluğa (polis / jandarma) talimat vererek delil toplatır. Bu aşamada:

  • Mağdur ve şüpheli (veya şüpheliler) ifade verir
  • Gerekirse tanıklar dinlenir
  • Bankalardan hesap hareketleri, kamera kayıtları, IP bilgileri istenir
  • Bilişim suçlarında telefon, bilgisayar, tablet gibi cihazlar incelenebilir
  • Sahte evrak şüphesi varsa bilirkişi incelemesi yapılır

Dolandırıcılık dosyalarında özellikle şu deliller çok kıymetlidir:

  • Banka dekontları, hesap ekstresi, POS kayıtları
  • Yazılı sözleşmeler, senetler, fatura ve teslim belgeleri
  • Mesajlaşma ekran görüntüleri, e‑postalar, sosyal medya yazışmaları
  • İnternet dolandırıcılığında ilan ekran görüntüleri, site linkleri, profil bilgileri

Ne kadar çok ve ne kadar net belge sunarsanız, savcının olayı aydınlatması o kadar kolay olur. Delilleri asla değiştirmemek, silmemek, üzerinde oynamamak gerekir; aksi halde hem ispat zorlaşır hem de sizin açınızdan sorun doğurabilir.

Görevli ve yetkili mahkeme hangisidir?

Soruşturma sonunda savcı yeterli şüphe görürse iddianame düzenler ve dava açar. Dolandırıcılık suçlarında:

  • Görevli mahkeme kural olarak Asliye Ceza Mahkemesidir.
  • Ancak bazı ağır nitelikli hallerde, ceza üst sınırına göre Ağır Ceza Mahkemesi görevli olabilir. Özellikle TCK 158 kapsamındaki bazı nitelikli dolandırıcılık türlerinde dosyalar ağır cezada görülmektedir.

Yetkili mahkeme ise genellikle:

  • Suçun işlendiği yer mahkemesi
  • Dolandırıcılık birden fazla yerde etkisini gösteriyorsa, mağdurun zararının ortaya çıktığı yer mahkemesi de yetkili olabilir.

Örneğin internet üzerinden yapılan bir dolandırıcılıkta, ilan başka şehirde verilmiş olsa bile, parayı gönderen mağdurun bulunduğu yer savcılığı ve mahkemesi çoğu zaman yetkili kabul edilir. Uygulamada savcılıklar arasında yetki uyuşmazlıkları çıkabilse de, mağdur olarak siz bulunduğunuz yerdeki savcılığa başvurduğunuzda dosya gerektiğinde ilgili yere gönderilir.

Bu süreçte bir avukattan hukuki destek almak, hem hak kaybı yaşamamak hem de delilleri doğru sunmak açısından oldukça faydalıdır.

Dolandırıcılık suçunda etkin pişmanlık, uzlaşma ve HAGB imkanları

TCK 168’e göre etkin pişmanlık hangi aşamada ve nasıl uygulanır?

Dolandırıcılık suçunda etkin pişmanlık, failin pişman olup mağdurun zararını gidermesi karşılığında cezasında ciddi indirim yapılmasını sağlayan özel bir düzenlemedir. Türk Ceza Kanunu’nun 168. maddesi, dolandırıcılık gibi malvarlığına karşı suçlarda uygulanır.

Etkin pişmanlık, kural olarak:

  • Soruşturma aşamasında (dava açılmadan önce)
  • Kovuşturma aşamasında (dava açıldıktan sonra, hüküm verilinceye kadar) uygulanabilir. Hüküm kesinleştikten sonra artık TCK 168 anlamında etkin pişmanlıktan yararlanılamaz.

Fail, mağdurun zararını tamamen gidermeli veya mağdurun rızasıyla zararı önemli ölçüde azaltmalı ya da tazmin etmeyi güvence altına almalıdır. Bu ödeme genelde:

  • Doğrudan mağdura,
  • Mağdur kabul ederse banka hesabına,
  • Bazen de mahkeme veznesine depo şeklinde yapılır.

Savcı veya mahkeme, zararın gerçekten karşılanıp karşılanmadığını, mağdurun rızasının bulunup bulunmadığını ve failin iradesinin gönüllü olup olmadığını değerlendirir.

Zarar tamamen veya kısmen ödenirse ceza ne kadar azalabilir?

TCK 168’e göre:

  • Soruşturma aşamasında zarar tamamen giderilirse cezada yarıdan iki‑üçe kadar indirim yapılabilir.
  • Kovuşturma aşamasında, hüküm verilmeden önce zarar giderilirse indirim oranı üçte birden yarıya kadardır.

Zarar tamamen karşılanmamış, fakat mağdurun rızasıyla kısmen ödenmiş veya güvence altına alınmışsa, mahkeme yine indirim yapabilir; ancak oran genelde daha düşük tutulur.

Burada önemli olan, zararın gerçek değeri üzerinden hesaplanması ve mağdurun ekonomik kaybının fiilen telafi edilmesidir. Mahkeme, ödeme tarihini, enflasyon ve faiz durumunu, mağdurun uğradığı ek masrafları da dikkate alabilir.

Basit dolandırıcılıkta uzlaşma mümkün mü, sürece nasıl girilir?

Basit dolandırıcılık suçu (TCK 157), güncel düzenlemelere göre uzlaşmaya tabi suçlar arasındadır. Nitelikli dolandırıcılığın önemli bir kısmı ise uzlaşma kapsamında değildir.

Şikayet veya ihbar üzerine soruşturma başlatıldığında, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir ve:

  1. Uzlaştırmacı, mağdur ve şüpheliyle ayrı ayrı görüşür.
  2. Taraflara uzlaşmanın anlamı, sonuçları ve gönüllülük esasına dayandığı anlatılır.
  3. Taraflar kabul ederse, ödeme, taksit, özür, zarar giderme gibi şartlar içeren bir uzlaşma metni hazırlanır.

Uzlaşma sağlanır ve şartlar yerine getirilirse:

  • Kamu davası açılmaz veya açılmışsa düşürülür,
  • Fail hakkında mahkumiyet kararı verilmez,
  • Bu dosya, adli sicile mahkumiyet olarak yansımaz.

Uzlaşma, özellikle ilk defa suç işleyen ve zararı ödemeye istekli kişiler için, dolandırıcılık dosyasının ceza almadan kapanmasını sağlayan önemli bir imkandır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) şartları nelerdir?

Dolandırıcılık suçunda HAGB kararı verilebilmesi için genel şartlar geçerlidir:

  • Sanığa verilen sonuç hapis cezası 2 yıl veya altında olmalıdır.
  • Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan kesinleşmiş mahkumiyeti bulunmamalıdır (adli sicil kaydı temiz ya da HAGB’ye engel olmayan nitelikte olmalıdır).
  • Mahkeme, sanığın yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varmalıdır.
  • Sanık, HAGB kararını kabul etmelidir.
  • Mağdurun zararı giderilmiş olmalıdır; dolandırıcılıkta bu şart çok önemlidir.

HAGB kararı verilirse, hükmün açıklanması 5 yıl denetim süresi boyunca ertelenir. Bu sürede:

  • Sanık kasıtlı yeni bir suç işlemez,
  • Yükümlülüklere uyarsa,

davanın sonunda hüküm hiç açıklanmaz ve düşme kararı verilir. Böylece kişi, dolandırıcılık mahkumiyeti almadan süreci tamamlamış olur. Ancak denetim süresinde kasıtlı yeni bir suç işlenirse, ertelenen hüküm açıklanır ve ceza infaz edilir.

Dolandırıcılık suçunda zamanaşımı, mağdurun tazmini ve sabıka kaydına etkisi

Dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılık için dava zamanaşımı süreleri

Dolandırıcılık suçunda dava zamanaşımı, Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesine göre belirlenir ve verilebilecek cezanın üst sınırına göre hesaplanır. Uygulamada kabul edilen süreler özetle şöyledir:

  • Basit dolandırıcılık (TCK 157) için dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.
  • Nitelikli dolandırıcılık (TCK 158) için ise genel olarak 15 yıl dava zamanaşımı uygulanır.

Bu süreler, kural olarak suçun işlendiği günden itibaren işlemeye başlar. Ancak bazı durumlarda, özellikle devam eden nitelikteki eylemlerde (örneğin uzun süreli ödeme planlarıyla süren dolandırıcılıklar) zamanaşımı son fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren hesaplanabilir.

Zamanaşımı dolduğunda kamu davası düşer ve artık ceza yargılaması yapılamaz. Fakat bu, mağdurun tazminat talep etmesini otomatik olarak engellemez; hukuk davası bakımından ayrıca özel hukuk zamanaşımı sürelerine bakmak gerekir.

Mağdurun maddi zararını nasıl, hangi davalarla isteyebileceği

Dolandırıcılık suçunda mağdurun uğradığı maddi zarar iki yoldan talep edilebilir:

  1. Ceza davası içinde tazminat (katılma ve tazminat talebi) Mağdur, savcılık soruşturması başladıktan sonra “müşteki/katılan” sıfatıyla dosyaya katılıp, uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir. Ceza mahkemesi, şartları oluştuğunda maddi tazminata hükmedebilir veya mağduru hukuk mahkemesine yönlendirebilir. Bu yol, özellikle zarar kalemi net ve belgeli ise (banka dekontu, sözleşme, fatura vb.) pratik bir çözümdür.

  2. Ayrı bir hukuk davası açarak tazminat isteme Mağdur, ceza davasından bağımsız olarak Asliye Hukuk Mahkemesi veya uyuşmazlığın niteliğine göre Tüketici Mahkemesi gibi görevli mahkemede:

  • Maddi tazminat davası (uğranılan parasal kaybın iadesi),
  • Gerekirse manevi tazminat davası açabilir.

Bu davalarda dayanak, çoğu zaman haksız fiil hükümleri ve dolandırıcılık fiilinin yarattığı zarar olur. Ceza davasında verilen mahkûmiyet kararı, hukuk davasında güçlü bir delil niteliği taşır; ancak ceza davası beklenmeden de hukuk davası açılabilir.

Önemli bir nokta: Ceza davası zamanaşımı nedeniyle düşse bile, mağdurun hukuk davası açma imkânı, haksız fiil zamanaşımı (genellikle zararın ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, her hâlde 10 yıl gibi genel süreler) içinde devam edebilir. Bu nedenle, hem ceza hem hukuk boyutunda sürelerin bir avukatla birlikte dikkatle hesaplanması gerekir.

Mahkumiyetin adli sicile ve memuriyet gibi haklara etkisi

Dolandırıcılık ve nitelikli dolandırıcılık, kasten işlenen malvarlığına karşı suçlar arasında yer alır ve çoğu zaman “yüz kızartıcı suç” olarak değerlendirilir. Bu nedenle mahkûmiyetin adli sicil kaydı ve özellikle kamu görevine giriş bakımından ciddi sonuçları olabilir.

  • Kesinleşen mahkûmiyet kararı, Adli Sicil Kaydına işlenir. Bu kayıt, belirli süreler geçip silinme şartları oluşana kadar, kamu kurumları tarafından yapılan güvenlik soruşturmalarında ve iş başvurularında görülebilir.
  • Dolandırıcılık mahkûmiyeti, birçok mevzuatta kamu görevlisi olma, avukatlık, mali müşavirlik, bazı lisanslı meslekler, şirket yöneticiliği gibi alanlarda engel veya ciddi dezavantaj olarak karşınıza çıkabilir. Özellikle “güveni kötüye kullanma” niteliği nedeniyle, güven ilişkisine dayalı mesleklerde daha hassas değerlendirme yapılır.

Bazı durumlarda:

  • Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verilirse, hüküm açıklanmadığı sürece bu karar adli sicil kaydına normal mahkûmiyet gibi işlenmez, ayrı bir sistemde tutulur. Denetim süresi sorunsuz tamamlanırsa dava düşer ve kişi hakkında mahkûmiyet hükmü hiç kurulmamış sayılır.
  • Cezanın infazı tamamlandıktan ve kanundaki süreler geçtikten sonra, şartları varsa adli sicil ve arşiv kaydının silinmesi talep edilebilir. Bu, özellikle ileride memuriyet veya bazı mesleklere girişte önem taşır.

Sonuç olarak, dolandırıcılık mahkûmiyeti yalnızca hapis veya para cezası anlamına gelmez; uzun vadeli mesleki ve sosyal sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle hem soruşturma aşamasında hem de olası bir mahkûmiyet sonrasında, adli sicil ve memuriyet etkileri mutlaka profesyonel hukuki destekle değerlendirilmelidir.

Yargıtay kararları ışığında dolandırıcılık suçunda sık karşılaşılan durumlar

Yargıtay’a göre “sırf sözünde durmama” her zaman dolandırıcılık sayılır mı?

Yargıtay, uzun süredir istikrarlı biçimde şunu söylüyor: Sırf verilen sözün tutulmaması, tek başına dolandırıcılık suçu değildir.

Dolandırıcılık için mutlaka şu unsurlar aranıyor:

  • En baştan itibaren hileli davranış (yalan, sahte belge, gerçeği gizleme gibi),
  • Bu hile nedeniyle mağdurun iradesinin yanıltılması,
  • Mağdurun bir malvarlığı tasarrufunda bulunması,
  • Failin haksız menfaat sağlaması.

Örneğin, taraflar aralarında sözleşme yapıyor, mal kısmen teslim ediliyor, sonra borçlu ödeme güçlüğüne düşüp borcunu ödemiyor. Yargıtay bu tür olaylarda, başlangıçta ödeme niyeti varsa, sonradan ekonomik sıkıntı çıkmışsa, bunu çoğunlukla “sözleşmeye aykırılık / borç ilişkisi” olarak görüyor; ceza değil, hukuk davası konusu sayıyor.

Buna karşılık, kişi en baştan beri ödemeye niyetli değilse, sahte çek veriyor, hayali şirket gösteriyor, malı alıp kayboluyor; yani başlangıçta hileli plan varsa, Yargıtay bunu dolandırıcılık olarak kabul ediyor. Burada kritik soru şu:

Fail, sözleşme kurulduğu anda gerçekten edimini yerine getirmeyi düşünüyor muydu, yoksa baştan beri kandırma amacıyla mı hareket etti?

Bu niyet, çoğu zaman olayların akışı, yazışmalar, ödeme girişimleri, ticari geçmiş gibi delillerle değerlendiriliyor.

Ticari hayatta yaşanan uyuşmazlıklarda dolandırıcılık sınırı nerede çiziliyor?

Ticari ilişkilerde taraflar sıkça birbirini “dolandırıldım” diye suçluyor. Yargıtay ise burada oldukça temkinli: Her ticari risk ve her alacak problemi dolandırıcılık değildir.

Özellikle şu noktalara bakılıyor:

  • Taraflar arasında süreklilik gösteren bir ticari ilişki var mı?
  • Daha önce karşılıklı teslimatlar, ödemeler yapılmış mı?
  • Fatura, sevk irsaliyesi, banka hareketleri, cari hesap kayıtları ne gösteriyor?
  • Uyuşmazlık, daha çok fiyat, kalite, vade, iskonto gibi ticari şartlara mı ilişkin?

Eğer olay, örneğin:

  • Malın ayıplı çıkması,
  • Vadenin uzatılması,
  • Çekin karşılıksız kalması ama sonrasında yapılandırma teklifleri,
  • İcra takibi, temerrüt faizi tartışmaları gibi klasik ticari sorunlara benziyorsa, Yargıtay çoğu kez “ticari uyuşmazlık / alacak-borç ilişkisi” deyip ceza davası yerine hukuk yollarının kullanılmasını işaret ediyor.

Buna karşılık, ticari görünüm altında sistematik hile varsa sınır aşılmış oluyor. Örneğin:

  • Hiç var olmayan malı varmış gibi gösterip bedelini almak,
  • Sahte fatura ve sahte sevk irsaliyesiyle kredi veya KDV iadesi sağlamak,
  • Aynı malı birden fazla kişiye satmak,
  • Şirketi “paravan” olarak kullanıp kısa sürede çok sayıda kişiyi zarara uğratmak.

Bu tür durumlarda Yargıtay, artık “ticari risk” değil, TCK 157 veya 158 kapsamında dolandırıcılık olduğuna hükmedebiliyor.

Güncel Yargıtay içtihatlarının ceza miktarı ve nitelikli haller açısından önemi

Dolandırıcılık suçunda ceza aralığı geniş, nitelikli hallerde ise oldukça ağır. Bu yüzden Yargıtay’ın güncel içtihatları, hem suçun vasfı hem de ceza miktarı bakımından belirleyici hale geliyor.

Son yıllardaki kararlarda özellikle:

  • Bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumları aracılığıyla işlenen dolandırıcılıkta (TCK 158/1-f)
  • Kamu kurumlarının zararına,
  • Kendini kamu görevlisi, banka çalışanı gibi tanıtarak işlenen eylemlerde

alt sınırların yüksek uygulanması, hatta bazı bentlerde alt sınırın 4 veya 6 yılın altına inmemesi gerektiği vurgulanıyor. Bu da, mahkemenin takdir yetkisini daraltıyor; erteleme, HAGB, kısa süreli hapis yerine para cezasına çevirme gibi imkanlar çoğu dosyada fiilen ortadan kalkıyor.

Ayrıca Yargıtay, nitelikli dolandırıcılıkta:

  • Suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olmamak üzere adli para cezası verilmesi kuralını,
  • Birden fazla mağdur veya zincirleme suç halinde cezanın artırılmasını,
  • Üç veya daha fazla kişiyle birlikte ya da suç örgütü faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda ayrıca artırım yapılmasını titizlikle denetliyor.

Sonuç olarak, Yargıtay’ın güncel kararları, hem hangi olayın gerçekten dolandırıcılık sayılacağı hem de hangi bentten ve ne kadar ceza verileceği konusunda alt mahkemelere yol gösteriyor. Bu nedenle dolandırıcılık dosyalarında, yalnızca kanun metnine değil, en yeni içtihatlara göre savunma ve strateji kurulması büyük önem taşıyor.

Avukat Desteği Alın

Ankara avukatından danışmanlık ve temsil talepleriniz için bizimle iletişime geçin.