“Çocukların velayeti çekişmeli boşanmada kimde kalır?” sorusu, boşanma sürecindeki ailelerin en sık aradığı konulardan biri. Hakim karar verirken her şeyden önce çocuğun üstün yararını gözetir; yani çocuğun güvenliği, bakımı, eğitimi ve psikolojisi temel ölçüttür. Bu nedenle çekişmeli boşanma davalarında velayet çoğunlukla ebeveynlerden birine bırakılır, ortak velayet istisnadır.
Bu yazıda; çocuğun yaşı, görüşü, ebeveynlerin bakım kapasitesi, yaşam koşulları, kardeşlerin birlikte kalması, geçici önlemler (geçici velayet), kişisel ilişki ve nafaka gibi başlıkları sade dille ele alacağız. Kılavuz niteliğindeki bu içerikte, mahkemelerin nelere baktığını ve pratikte nasıl karar verildiğini adım adım anlatacağız.
Sonunda, “çocukların velayeti çekişmeli boşanmada kimde kalır?” sorusuna daha net bakabileceksiniz.
Velayetin Tanımı ve Kapsamı
Velayet nedir sorusu, boşanma davalarında sıkça gündeme gelir. Velayet, çocukların bakımını, eğitimini, korunmasını ve temsilini kapsayan hukuki bir hak ve sorumluluktur. Genellikle anne veya babaya, bazen de her ikisine birlikte verilerek çocukların üstün yararı gözetilir. Velayetin kapsamı, çocuğun yaşına, ihtiyaçlarına ve gelişimine göre değişebilir. Çocukların her türlü fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, velayeti elinde bulunduran kişinin görevidir.
Velayet hem aile bütünlüğü bozulduğunda hem de çocukların güvenliği tehlikede olduğunda mahkemeler tarafından düzenlenir. Yani velayet, sadece biyolojik ebeveynlik değil, aynı zamanda çocuğun en iyi şartlarda yetişmesini sağlamak için yasal bir koruma mekanizmasıdır.
Türk Medeni Kanunu'nda Velayet
Türk Medeni Kanunu'nda velayet, çocukların korunması ve sağlıklı gelişimi için düzenlenmiştir. Kanunun 336. maddesine göre evlilik devam ettiği sürece velayet anne ve baba tarafından birlikte kullanılır. Ancak boşanma, ayrılık veya ebeveynlerden birinin ölümü gibi durumlarla birlikte mahkemeler tarafından tekrar değerlendirilir. Özellikle boşanma davalarında, mahkeme çocuğun üstün yararını dikkate alarak kime verileceğine karar verir.
Türk Medeni Kanunu, velayeti sadece çocukların günlük bakımı ile sınırlandırmaz. Aynı zamanda eğitim, sağlık, dini inanç, yerleşim yeri seçme gibi konularda da karar verme yetkisi velayet sahibindedir. Kanun, çocuğun her açıdan koruma altında olmasını temel alır.
Velayetin Şahıs ve Malvarlığı Boyutu
Velayet hakkı, iki ana boyutta ele alınır: şahıs varlığı ve malvarlığı varlığı. Şahıs varlığı, çocuğun bakım, barınma, eğitim ve ahlaki gelişimiyle ilgili tüm hak ve sorumlulukları ifade eder. Örneğin, çocuğun okul seçimi, sağlık kontrolleri, sosyal aktiviteleri gibi günlük yaşantısı bu kapsamdadır.
Malvarlığı boyutu ise çocuğun sahip olduğu maddi hak ve çıkarların yönetimini kapsar. Velayeti elinde bulunduran kişi, çocuğun mallarını ve ekonomik haklarını koruma ve gerektiğinde onlar adına işlem yapma görevine sahiptir. Ancak önemli mali işlemler için mahkeme izni gerekebilir. Bu da velayetin sadece bir bakım görevi değil, aynı zamanda ekonomik bir sorumluluk ve koruma anlamına da geldiğini gösterir.
Velayet konusunda tüm bu boyutlar birlikte değerlendirilir ve mahkemeler, çocuğun hem duygusal hem de maddi açıdan korunmasını hedefler. Çocuğun çıkarları her zaman ön planda tutulur.
Mahkemenin Rolü
Çekişmeli boşanmada velayet belirlenirken, mahkeme çok önemli bir rol oynar. Çünkü ebeveynler çocukların kimde kalacağı konusunda anlaşamazsa, kararı hakimin kendisi verir. Mahkeme, çocuğun üstün yararını gözetir ve karar aşamasında tarafların ve çocuğun tüm haklarını korumakla yükümlüdür.
Mahkeme ilk etapta, geçici velayet düzenlemesi yapabilir. Boşanma davası sonuçlanana kadar çocuklardan hangisiyle kimin kalacağını belirler. Bu süreçte tarafların iddiaları, delilleri, maddi-manevi durumları ve çocukların psikolojik-fiziksel ihtiyaçları göz önüne alınır. Mahkeme, gerekli gördüğü her durumda uzman görüşü isteme, tanık dinleme ve sosyal inceleme raporunu dosyaya ekleme yetkisine sahiptir.
Hakimin İnceleme ve Değerlendirme Süreci
Hakim, çekişmeli boşanma davasında velayet konusunda karar vermeden önce geniş bir inceleme yapar. İnceleme sürecinde, tarafların sunduğu deliller, tanık beyanları ve dava dilekçelerinde yer alan iddialar dikkate alınır.
Öncelikle çocuğun yaşı, anne-baba ile olan ilişkisi, ekonomik şartları ve ihtiyaçları değerlendirilir. Hakim, sıklıkla sosyal inceleme raporu (SİR) talep ederek, çocuğun yaşam ortamını ve ebeveynlerin çocuğa sağlayabileceği imkânları uzman gözüyle analiz ettirir. Tüm bu incelemelerde temel amaç, çocuğun duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimiyle güvenliğini en iyi şekilde kimin sağlayabileceğini tespit etmektir. En sonunda, hakimin takdir yetkisi devreye girer ve objektif bir şekilde, çocuğun üstün yararına uygun olarak velayet kararını açıklar.
Pedagog ve Psikolog Görüşleri
Velayet davalarında pedagog ve psikolog görüşleri büyük önem taşır. Mahkeme gerektiğinde, çocuğun dinlenmesini bir pedagog veya psikolog gözetiminde yaptırır. Bu uzmanlar, çocuğun psikolojik durumu, gelişimi ve ebeveyn ilişkileri hakkında analiz yapar.
Pedagog ve psikologlar, çoğu zaman çocuğun kimle yaşamayı tercih ettiğini, mevcut yaşama ortamlarının çocuk üzerindeki etkilerini ve çocuğun içinde bulunduğu ruh halini belirler. Ayrıca çocuğun ebeveynlerinden biriyle yaşamının uygun olmayacağını gösteren bir durum varsa, bu durumu raporlarında açıkça dile getirirler. Bu görüşler, çocuğun üstün yararının teminatı olması açısından mahkemeye yol gösterici olur.
Uzman Raporlarının Rolü
Çekişmeli boşanma davalarında uzman raporları (özellikle Sosyal İnceleme Raporu) karar sürecinde çok etkilidir. Aile mahkemesi, dosyadaki bilgiler doğrultusunda bir sosyal hizmet uzmanı veya pedagog görevlendirerek çocuğun ve ebeveynlerin sosyal, ekonomik ve psikolojik koşullarını raporlar halinde toplar.
Bu raporlarda; çocuğun yaşı, eğitimi, psikolojik durumu, sosyal ilişkileri, ev ortamı, anne ve babanın yaşam standardı gibi konular ayrıntılı şekilde incelenir. Uzman raporu, hakimin karar verirken objektif kriterlere dayanmasına yardımcı olur. Ancak, bu raporlar bağlayıcı değildir. Hakim, raporun önerilerini dikkate alırken, dosyanın geneline ve tüm delillere göre son kararı verir. Ama günümüzde neredeyse her velayet dosyasında uzman raporlarının etkisi çok büyüktür.
Kısacası, çekişmeli boşanmalarda velayet belirlenirken hem mahkemenin hem de uzmanların görüş ve raporları sürecin temel taşlarıdır. Çocuğun iyiliği her zaman ön planda tutulur.
Velayet Kararında Esas Alınan Kriterler
Çocuğun Yaşı ve Gelişim Durumu
Çocuğun yaşı ve gelişim durumu, velayet kararı verilmesinde en önemli kriterlerdendir. Hakimler, çocuğun fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimini dikkate alarak karar verirler. Çocuğun yaşına göre ihtiyaçları ve ebeveynlerle ilişkisi değiştiği için, mahkemeler her yaş grubunda çocuğun hangi ebeveynle daha iyi bir gelişim göstereceğini inceler. Pedagog ve psikolog raporları da burada etkili olur.
0-3 Yaş Arası Velayet
0-3 yaş arası çocuklarda velayet çoğunlukla anneye verilir. Çünkü bu yaş dönemi, çocuğun anneye olan ihtiyacının en yüksek olduğu zamandır. Emzirme, bakım ve duygusal bağ açısından anne ile çocuk arasındaki ilişki ön planda tutulur. Ancak annenin çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen ağır bir durumu varsa hâkim, babaya ya da başka bir yakına velayet verebilir.
3-7 Yaş Arası Velayet
3-7 yaş aralığında ise çocuk kreşe, anaokuluna veya ilkokulun ilk dönemine başlar. Çocuğun sosyal ortamı genişler. Mahkeme bu dönemde de anneye öncelik verse de, anne veya babanın çocuğun gelişimine uygun ortamı sağlaması önemlidir. Çocuğun duygusal ve eğitsel ihtiyaçları gözetilir.
6-12 Yaş Arası Velayet
6-12 yaş arası çocuklar için karar verirken mahkeme, çocuğun okula başladığını ve sosyal hayatının geliştiğini dikkate alır. Çocuğun eğitim hayatı ve sosyal çevresi öne çıkar. Hangi ebeveynin bu dönemde çocuğun okuluna, derslerine ve sosyal etkinliklerine daha iyi destek olacağı incelenir.
12 Yaş ve Üzeri Çocuklarda Tercih
12 yaş ve üzeri çocuklarda ise çocuk, kendi fikrini mahkemede açıkça beyan edebilir. Hakim, çocuğun hangi ebeveyni tercih ettiğini dinler ve bu tercihe büyük önem verir. Yine de hâkim, çocuğun tercihini tek başına dikkate almaz; çocuğun menfaatinin hangi ebeveynde olduğu tüm koşullarla birlikte incelenir.
Ebeveynlerin Maddi ve Manevi Koşulları
Ebeveynlerin maddi durumu da velayet kararında önemli bir rol oynar. Ancak, velayet sadece parası fazla olana verilmez. Çocuğun barınma, beslenme ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını sağlayacak imkanın olması yeterlidir. Bunun yanında, ebeveynin manevî durumu yani çocuğa sevgi, ilgi ve güven verebilme yeteneği de çok önemlidir. Maddi şart iyi olsa bile, manevi bağ eksikse velayet diğer tarafa verilebilir.
Ebeveynlerin Sağlık ve Psikolojik Durumu
Anne veya babanın sağlık durumu ve ruh hali, çocuğun güvenliği ve gelişimi için risk oluşturuyorsa bu durum hakim tarafından ciddiyetle değerlendirilir. Fiziksel veya psikolojik sorunları olan, madde bağımlısı olan, çocuğa zarar verme ihtimali olan bir ebeveynin velayet alması zordur. Hakim gerektiğinde sağlık raporları ister ve uzmanın görüşüne başvurur.
Ebeveynlerin Bakım ve Eğitim Kapasitesi
Mahkeme, ebeveynlerin çalışma saatleri, çocuğa ayırabilecekleri zaman, ev ortamı, aile büyüklerinin desteği ve çocuğun eğitimine verdiği önem gibi kriterleri dikkate alır. Hangi ebeveyn çocuğu hem sevgiyle hem de disiplinle büyütebilecekse velayet ona verilir.
Çocuğun Yaşam Koşulları
Çocuğun yaşadığı ortam, okuluna olan uzaklık, sosyal aktivitelerine ulaşabilirliği de hakim için önemlidir. Çocuğun alıştığı çevreden koparılmaması, yaşadığı yerin çocuğun gelişimine uygun olması velayet kararında dikkate alınan hususlardandır.
Kardeşlerle Birlikte Velayet
Kardeşlerin ayrılması çocuğun psikolojisi üzerinde olumsuz bir etki yapar. Mahkemeler, kardeşlerin mümkün olduğunca aynı ebeveynde kalmasına özen gösterir. Ancak bazı olağan dışı durumlarda çocukların ayrılması gerekebilir; bu durumda da en az zarar görecekleri şekilde karar verilir.
Çocuğun Görüşünün Önemi
Çocuk belli bir yaşa geldiğinde (genellikle 8-10 yaş ve üzeri), mahkeme çocuğun fikrini de alır. Çocuğun hangi ebeveyni tercih ettiği, kendisini nerede daha mutlu ve güvende hissettiği önemlidir. Yine de çocuğun fikrinin oluşmasında ebeveynlerden yönlendirme olup olmadığı da araştırılır. Hakim, çocuğun üstün yararını ön planda tutarak son kararı verir.
Anneye Velayetin Verilmesinde ve Verilmemesinde Dikkate Alınan Hususlar
Anneye Velayet Verilme Koşulları
Anneye velayet verilme koşulları, Türk hukukunda özellikle çocuğun üstün yararı gözetilerek belirlenir. Anneye velayet verilmesinin temel nedenlerinden biri, özellikle küçük yaştaki çocukların bakım ve şefkat ihtiyaçlarının daha iyi karşılanabileceği düşüncesidir. Mahkeme, annenin çocuğun fiziki, zihinsel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayabileceğine kanaat getirirse, velayeti anneye verme eğiliminde olur. Bunun yanında annenin maddi durumu, psikolojik sağlığı ve sosyal çevresi de önemli kriterler arasında yer alır. Annenin hayatının düzenli olması, çocuğun eğitimi ve gelişimi için gerekli ortamı sağlayabiliyor olması, çocuğun menfaatleri açısından ön planda değerlendirilir.
Anneye Velayetin Verilmediği Durumlar
Anneye velayet genellikle çocuk için en doğru karar olarak görülse de, her zaman anneye verilmez. Bazen mahkeme çocuğun üstün yararının korunması adına velayeti babaya veya başka bir kişi/kuruma verebilir. Özellikle aşağıda sıralanan durumlar anneye velayet verilmemesine yol açabilir.
Annenin Sağlık Sorunları
Annenin ciddi sağlık sorunları varsa, yani anne bedensel ya da zihinsel olarak çocuğun bakımını üstlenemiyorsa, bu durum velayetin babaya veya başka bir yakın aile bireyine verilmesine sebep olabilir. Örneğin, ağır psikiyatrik rahatsızlıklar, hastanede yatmayı gerektiren kronik hastalıklar ve sürekli bakım gerektiren sağlık durumları velayet kararında olumsuz etki yaratabilir. Çünkü mahkeme için önemli olan nokta, çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanamayacağıdır.
Uyuşturucu ve Alkol Bağımlılığı
Eğer anne uyuşturucu veya alkol bağımlısı ise veya böyle bir bağımlılığı varsa ve tedavi görmüyorsa, bu çocuğun güvenliği açısından büyük bir risk olarak değerlendirilir. Mahkemeler bu durumda genellikle velayeti anneye vermezler. Anne bağımlılığını tedavi ettirdikten ve tekrar sağlıklı koşullara döndükten sonra ise durum yeniden gözden geçirilebilir. Ancak aktif bağımlılık halinde çocuğun sağlıklı ve güvenli bir ortamda büyümesi tehlikeye girdiğinden, annenin velayet şansı azalır.
Ahlaki ve Sosyal Yetersizlikler
Mahkemeler annelerin ahlaki ve sosyal yeterliliğini de dikkate alır. Fuhuş, sürekli yasa dışı faaliyetler, çocuğun psikolojisini bozacak sosyal çevrelerde bulunmak gibi haller anne açısından olumsuz değerlendirilir. Bu tür durumlar, çocuğun toplumsal gelişimini olumsuz etkileyebileceği için velayetin anneye verilmesini engelleyebilir. Ayrıca, annenin çocuğun eğitimiyle ilgilenmemesi veya ona kötü örnek olacak davranışlarda bulunması da mahkeme için önemli bir kriterdir.
Annenin Velayet Hakkını Kötüye Kullanması
Velayet hakkı anne tarafından kötüye kullanılıyorsa, yani çocukla babanın görüşmesini engellemek, çocuğu babaya karşı doldurmak veya çocuğa psikolojik ya da fiziksel şiddet uygulamak gibi durumlar varsa, mahkeme anneye verilen velayeti kaldırabilir veya hiç vermeyebilir. Velayetin kötüye kullanılması, çocuğun menfaatlerine aykırı davrandığı anlamına geldiğinden, genellikle babaya veya başka birine verilmesi yönünde karar alınır.
Anneye velayet verilmesi ya da verilmemesi konusunda her davanın kendi özel şartları incelenir ve hakim her durumda çocuğun üstün yararı prensibine öncelik verir.
Babanın Çocuğun Bakımına Uygunluğunun Değerlendirilmesi
Babanın velayet alabilmesi için öncelikle çocuğun bakımına uygunluğunun değerlendirilmesi gerekir. Mahkemeler bu değerlendirmeyi yaparken babanın yaşam tarzı, maddi durumu, karakter özellikleri, çocuğa gösterdiği ilgi ve sevgi gibi kriterleri dikkate alır. Ayrıca, babanın çocuğun eğitim, sağlık ve sosyal ihtiyaçlarını karşılama kapasitesi de önem taşır. Özellikle küçük yaş gruplarında babanın günlük bakım ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemelere sahip olması beklenir. Eğer baba çocuğun gelişimi için gerekli olan ortamı sağlayabiliyorsa ve bakımına özen gösteriyorsa, velayetin babaya verilme ihtimali artar.
Annenin Bakım ve Gelişimi Engelleyen Durumları
Çekişmeli boşanma davalarında, annenin bakım ve gelişimi engelleyen durumları varsa bu durumlar velayetin babaya verilmesinde etkili olabilir. Annenin ciddi sağlık sorunları, psikolojik rahatsızlıkları, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı gibi durumlar çocuğun iyiliğini tehlikeye atıyorsa mahkeme çocuğun velayetini babaya verebilir. Bunun dışında annenin çocuğa karşı ilgisizliği, şiddet uygulaması, ahlaki değerler açısından olumsuz örnek teşkil etmesi veya çocuğun eğitim ve sosyal gelişimini ihmal etmesi velayet kararında önemli rol oynar. Mahkeme burada çocuğun güvenliği ve üstün yararını gözeterek karar verir.
Çocuğun Babayı Tercih Etmesi
Çocuğun babayı tercih etmesi de velayet kararında dikkate alınan önemli faktörlerden biridir. Özellikle çocuğun yaşı ilerledikçe, mahkeme çocuğun hangi ebeveyni yanında yaşamak istediğini öğrenmeye çalışır. 12 yaş ve üzerindeki çocukların görüşleri yasal olarak daha fazla önemsenir. Ancak daha küçük yaş gruplarında da çocuğun beyanı dikkate alınabilir. Tabii ki çocuğun tercihi tek başına belirleyici değildir; mahkeme, bu tercihin çocuğun menfaatine olup olmadığını inceler. Yani, çocuk babasını seçse bile, babanın bakım ve gelişimine uygun olmaması halinde velayet ona verilmez. Ama hem babanın koşulları uygunsa hem de çocuk sağlıklı bir ilişki kurmak istiyorsa, velayet çoğunlukla babaya verilebilir.
Ortak Velayet ve Uygulamaları
Ortak Velayetin Hukuki Dayanağı
Ortak velayet, son yıllarda boşanma davalarında sıkça gündeme gelen bir konudur. Ortak velayet, boşanan anne ve babanın çocuğun yetiştirilmesinde ve bakımında birlikte sorumluluk taşımasına denir. Türk Medeni Kanunu’nda geçmişte bu konuda açık bir düzenleme olmasa da, son yıllarda Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AIHS) kaynaklı içtihatlar ile ortak velayetin yolu açılmıştır.
Ortak velayet, Türkiye’de klasik “tek ebeveyn velayeti” anlayışının dışında bir uygulamadır. Bu sistemde, çocuğun hem annesi hem de babası onun eğitimi, sağlığı ve genel gelişimi hakkında söz ve karar hakkına sahip olur. Hukuki dayanak olarak, özellikle AIHS’nin “özel ve aile hayatına saygı” ilkesine atıf yapılır. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun çocuğun üstün yararını esas alan hükümlerinden de destek alınır.
Mahkemeler ise, ortak velayetin çocuğun psikolojisi ve menfaatine uygun olup olmadığını değerlendirirken uluslararası sözleşmeler, Yargıtay içtihatları ve sosyal inceleme raporlarını dikkate alır. Günümüzde, Türk aile hukukunda ortak velayet, hem hukuken hem de uygulamada giderek daha fazla kabul görmektedir.
Çekişmeli Boşanmada Ortak Velayet Mümkün mü?
Çekişmeli boşanma davalarında ortak velayet konusu oldukça tartışmalıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, çoğunlukla ortak velayet ancak tarafların anlaşmalı boşanması halinde gündeme gelmektedir. Çünkü anlaşmalı boşanmalarda ebeveynlerin karşılıklı rızası ve iş birliği daha kolay sağlanabilmektedir.
Ancak, son dönemde Yargıtay kararlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamalarına bakılırsa, çekişmeli boşanma davalarında da ortak velayet kararı verilmesinin önü açıktır. Buradaki en önemli kriter, yine çocuğun üstün yararıdır. Eğer mahkeme, anne ve babanın iletişim kurarak birlikte hareket edebileceğine ve çocuğun ortak velayet altında zarar görmeyeceğine kanaat getirirse, çekişmeli boşanmada da ortak velayet mümkündür.
Pratikte, ortak velayet kararı verilebilmesi için her iki ebeveynin de çocuğun iyiliği konusunda iş birliği yapabilme kapasitesine sahip olması gerekir. Ayrıca, çocuğun yaşı, psikolojik durumu ve ebeveynlerin tutumu da değerlendirilir. Çekişmeli boşanma davalarında ortak velayet çok yaygın olmasa da, mahkeme uygun koşullar ve yeterli iş birliği ortamı bulursa, bu seçeneği tercih edebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’de çekişmeli boşanmalarda ortak velayet istisnai ama imkansız değildir. Yargı kararları ve çocuğun yararı öncelikli kriterler olarak öne çıkar ve her dosya kendi koşullarına göre değerlendirilir.
Çocuk İçin Nafaka
Çocuk için nafaka, iştirak nafakası olarak da bilinir ve çocuğun günlük zorunlu gereksinimlerinin karşılanması için mahkeme kararıyla ödenir. Bu nafaka türü, velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık giderlerine katılması amacıyla ödemekle yükümlü olduğu paradır.
Çocuk için nafaka miktarı belirlenirken, çocuğun yaşı, ihtiyaçları, ebeveynlerin sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınır. Bu doğrultuda genellikle maaşın %15 ile %25 arası oranında nafaka bağlanabilir. Örneğin, 2024 yılı itibarıyla asgari ücretli birinin çocuğu için ödeyeceği nafaka 300-1000 TL arasında değişmektedir ancak bu miktarlar her davaya özgü olarak mahkeme tarafından kararlaştırılır.
Buradaki temel amaç, çocuğun boşanmadan önceki yaşam standardının mümkün olduğunca korunmasıdır. Nafaka ödemeleri her ay düzenli şekilde yapılmalıdır ve mahkeme kararıyla, çocuğun 18 yaşına kadar veya eğitimi devam ediyorsa eğitim süresi boyunca devam edebilir.
Ebeveynlerin Katkı Sorumluluğu
Ebeveynlerin katkı sorumluluğu, sadece velayet hakkına sahip ebeveynle sınırlı değildir. Türk Medeni Kanunu'na göre, çocuğun doğumundan itibaren hem anne hem de baba ortak şekilde çocuğun bakım, eğitim ve gelişimine maddi ve manevi katkı sağlamak zorundadır. Boşanma veya ayrılık sonrası ise velayet genellikle bir ebeveyne bırakılır; ancak diğer ebeveyn de nafaka ödemekle yükümlüdür.
Mahkeme, çocuğun velayetini bir ebeveyne verdikten sonra, diğer ebeveynin katkı miktarını belirler. Bu katkı genellikle iştirak nafakası şeklinde olur ve gerektiğinde ek olarak özel ihtiyaçlar için de (örneğin sağlık harcamaları, eğitim masrafları) katkı yükümlülüğü getirilebilir.
Bu katkı yükümlülüğü, ebeveynlerden birinin ekonomik olarak zor durumda olması halinde bile, çocuğun üstün yararı gözetilerek minimum seviyede de olsa devam eder. Her iki ebeveynin de katkısı, çocuğun menfaatinin ve haklarının korunması için hukuken zorunludur.
Sonuç olarak, hem velayet hakkı verilmiş olan ebeveynin hem de diğer ebeveynin çocuğa karşı maddi sorumluluğu bulunur ve bu sorumluluklar, çocuğun sağlıklı bir ortamda büyüyebilmesi için gereklidir.
Velayetin Sonradan Değiştirilmesi
Velayetin sonradan değiştirilmesi, çocuğun menfaatinin gerektirdiği durumlarda gündeme gelir. Boşanma sonrası velayet hakkı bir ebeveyne bırakılmış olsa bile, çocuğun üstün yararı için koşullar değişirse, diğer ebeveyn ya da ilgili kişiler bu hakkın değiştirilmesini isteyebilir. Türk Medeni Kanunu’na göre, çocuğun mevcut velayet sahibi ebeveyn tarafından ihmale uğraması, bakımı konusunda yetersiz kalınması, fiziksel veya psikolojik şiddet gibi olumsuzluklar ortaya çıkarsa mahkemeye başvurulabilir. Ayrıca, yeniden evlenme, annenin ya da babanın vefatı gibi hayati değişiklikler de velayetin değişimi için geçerli sebeplerdendir. Hakim, çocuğun psikolojisini, yaşam koşullarını ve tarafların beyanlarını inceleyerek nihai kararı verir.
Velayetin Sınırlandırılması ve Kaldırılması
Velayetin sınırlandırılması, ana veya babanın velayet görevini kötüye kullanması, yetersizliği ya da hastalığı gibi nedenlerle çocuğun üstün yararının zedelenme tehlikesi doğduğunda uygulanır. Sınırlandırma, örneğin çocuğun eğitim, sağlık veya konut hakkının kısıtlanmaması için yapılabilir. Tam kaldırılma ise çok daha ciddi durumlarda, her iki ebeveynin de çocuğun bakım ve gözetimini ağır şekilde ihmal ettiği veya çocuğa zarar verdiği hallerde gündeme gelir. Velayet tamamen kaldırıldığında, çocuğa bir vasi atanır. Sık rastlanan kaldırılma nedenleri arasında ebeveynlerin ilgisizliği, ağır sağlık sorunları, fiziksel veya ruhsal şiddet, ağır bağımlılıklar ve çocuğun ciddi ihmal edilmesi bulunur. Velayetin kaldırılması, istisnai ve en son başvurulan yoldur.
Velayet Değişikliği Davası
Velayet değişikliği davası, çocuğun menfaatine aykırı yeni durumların oluşması halinde tarafların başvurusu üzerine Aile Mahkemesi’nde açılır. Bu davayı çocuğun velayetine sahip olmayan ebeveyn açabilir; bazı durumlarda, çocuğun yakın akrabaları hatta yetkili kurumlar da başvurabilir. Dava için nüfus kayıt örneği, gerekçeli dilekçe ve ihtiyaç duyulan kanıtlar hazırlanır. Hakim, dava sürecinde pedagog, psikolog gibi uzmanlardan raporlar isteyebilir. Mahkeme, bütün delilleri toplar ve çocuğun üstün yararını gözeterek karar verir.
Davanın süresi, delillerin ve uzman raporlarının toplanmasına, mahkeme takvimine göre değişir. Ortalama bir velayet değişikliği davası birkaç ay ile bir yıl arasında sürebilir. Tarafların anlaşması durumunda süreç çok daha kısa sürer. Karar kesinleştikten sonra değişiklik nüfus müdürlüğüne bildirilir ve yeni velayet düzenlemesi uygulanmaya başlar.
Velayeti Olmayan Ebeveynin Görüş Hakkı
Velayeti olmayan ebeveynin görüş hakkı, aile hukukunda çocuğun üstün yararı göz önünde bulundurularak önemli bir hak olarak tanımlanır. Boşanma sonrası ya da ayrılık durumunda, velayet kendisine bırakılmayan anne veya baba, mahkeme tarafından belirlenen sürelerde ve şekillerde çocukla görüşme, zaman geçirme ve kişisel ilişki kurma hakkına sahiptir. Bu hak, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça düzenlenmiştir ve “kişisel ilişki hakkı” ya da “görüşme hakkı” olarak da bilinir.
Velayeti olmayan ebeveynin çocukla görüşme hakkı, genellikle haftada veya iki haftada bir olacak şekilde, yarıyıl ve yaz tatilleri ile dini bayramlarda, mahkeme kararıyla belirlenir. Hakim, görüşme günleri, saatleri ve sürelerini çocuğun yaşı, gelişimi ve ihtiyaçları doğrultusunda tayin eder. Bu hak, anne veya babadan bağımsız olarak çocuğun hem annesiyle hem de babasıyla ilişki kurmasının devamını amaçlar. Görüş hakkı sadece ebeveynin değil, aynı zamanda çocuğun da yasal hakkıdır.
Çocuğu göstermeyen, görüşü engelleyen taraf hakkında yasal yaptırımlar ve icra müdürlüğü desteği devreye sokulabilir. Velayeti olmayan ebeveyn, mahkeme kararıyla belirlenmiş haklarını kullanabilir ve bu hakkın ihlali suç teşkil edebilir.
Görüş Hakkının Sınırları
Görüş hakkının sınırları, tamamen çocuğun üstün yararı ve psikolojik sağlığı düşünülerek çizilir. Mahkemeler, görüşme hakkı tanırken bazı durumlarda bu hakkı kısıtlayabilir veya denetim altında gerçekleşmesini isteyebilir. Mesela, ebeveynlerden biri çocuğa zarar verecek davranışlar sergiliyorsa, ciddi bir hastalığı ya da bağımlılığı (alkol, madde gibi) varsa görüş hakkı sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldıralabilir.
Yasal olarak görüş zamanı, sıklığı ve şekli net şekilde belirlenir. Örneğin; ayda iki hafta sonu, dini bayramlarda birer gün veya yaz tatilinde belirli süreler gibi kararlar verilir. Əğer çocuğun yaşı çok küçükse, görüşler kısa sürelerle ve gözetim altında yapılabilir. Ayrıca, çocuğun kendini güvende hissetmediği durumlar, karşı tarafa veya olaylara karşı isteksizlik olması, görüş hakkının şeklinin ve sınırlarının yeniden değerlendirilmesine sebebiyet verebilir.
Görüş hakkı, ebeveynlerin çocukla istediği zaman görüşebileceği anlamına gelmez; tamamen mahkeme kararına bağlı kurallar çerçevesinde uygulanır. Eğer karşı taraf bu haklara uymazsa, icra yolu ile görüş hakkı zorunlu olarak sağlanır ve ihlal durumunda cezai sorumluluk doğar.
Aile İçi İletişimin Korunması
Aile içi iletişimin korunması, boşanma veya ayrılık durumunda çocukların ruhsal gelişimi için çok önemlidir. Boşanma süreci çocuk üzerinde duygusal bir yük oluşturabilir. Bu yüzden hem anne hem de babanın çocukla düzenli ve sağlıklı bir iletişim içinde olması, onun huzurlu ve sağlıklı büyümesini destekler.
Aile içi iletişimin korunması için öncelikli olarak, çocuk ebeveynlerinden biriyle görüşürken diğer ebeveynin olumsuz, engelleyici veya yönlendirici davranışlarından kaçınılması gerekir. İki ebeveynin de iletişim hakkı çocuğun psikolojik sağlığı için dengeli tutulmalıdır. Çocuğun, anne veya babasından mahrum kalması duygusal gelişiminde olumsuz etki yaratır.
Uzmanlar, çocuk ile ebeveynler arasındaki bağın kopmaması adına ebeveynlerin birbirleriyle ve çocukla açık, güvenli ve yapıcı bir iletişim içinde olmalarını önerir. Mahkeme kararları ve psikolojik desteklerle, çocuğun iki tarafa da eşit mesafede kalması, kendini güvende hissetmesi ve süreci sağlıklı atlatması için düzenli görüşme ortamları sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, boşanma sonrası aile içi iletişimin korunması ve çocuğun her iki ebeveynle de ilişkisini sürdürebilmesi, onun üstün yararı ve psikolojik dengesi için çok önemlidir.
Uluslararası Velayet Uygulamaları
Uluslararası velayet uygulamaları, özellikle ebeveynlerden birinin veya çocuğun başka bir ülkede yaşaması durumunda çok önem kazanır. Uluslararası velayet davaları sıkça, tarafların farklı ülkelerde olması nedeniyle gündeme gelir. Bu tip davalarda, en önemli konu çocuğun üstün yararının hangi ülkede daha iyi korunacağıdır.
Çocukların velayetinde farklı ülkeler arasında iş birliği sağlamak amacıyla çeşitli uluslararası sözleşmeler hazırlanmıştır. Bunların başında Lahey Çocuk Kaçırmanın Hukuki ve Sivil Yönlerine Dair Sözleşme gelir. Bu sözleşme, bir ebeveynin çocuğu izinsiz olarak bir ülkeden diğerine götürmesi halinde, çocuğun eski yaşama yerinin ülkesine iadesini ve velayet ihtilaflarının o ülkenin mahkemelerinde çözülmesini öngörür.
Bunun dışında, Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tanınması ve Tenfizi ile Çocukların Velayetinin İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi de ülkeler arası iş birliğini kolaylaştırır. Avrupa’daki pek çok ülke, velayet konusunda “ortak velayet” uygulamasını benimsemiştir ve ebeveynlerden biri çocuğu başka ülkeye götürmek isterse diğeriyle anlaşmak veya mahkeme kararı almak zorundadır.
Uluslararası velayet uygulamalarında temelde çocuğun üstün yararı, çocuğun alıştığı çevre, eğitim, sağlık ve kişisel gelişimi göz önünde bulundurulur. Ebeveynlerden biri çocuğu yurt dışına götürmek istediğinde, çoğu zaman diğer ebeveynin açık onayı veya mahkeme izni şarttır. İzin alınmadan yapılan götürmeler, “çocuk kaçırma” olarak geçer ve ciddi hukuki sorunlara yol açar.
Yurtdışı Kararlarının Türkiye'de Tanınması
Yurtdışında verilen velayet kararlarının Türkiye’de geçerli olabilmesi için, bu kararların tanınması ve tenfizi gerekir. Yani, yabancı mahkemede alınan kararın Türk mahkemeleri tarafından geçerli kabul edilmesi gerekir. Doğrudan bir ülkenin verdiği velayet kararı Türkiye’de uygulamaya konulamaz.
Bunun için Türk mahkemelerinde tanıma ve tenfiz davası açılması şarttır. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 50 ve devamı maddelerinde bu süreç düzenlenmiştir. Mahkemenin tanıma ya da tenfiz kararı verebilmesi için şu şartlara bakılır:
- Karar, karşılıklı adalet ilkesine uygun mu?
- Karar, Türk kamu düzenine aykırı mı?
- Taraflara savunma hakkı tanınmış mı?
- Karar kesinleşmiş mi?
Eğer tüm bu koşullar sağlanıyorsa, yurtdışındaki velayet kararı Türkiye’de de geçerli hale gelir ve uygulanabilir.
Özellikle ortak velayet gibi Türkiye’de alışık olunmayan kararlar söz konusu olduğunda, Yargıtay geçmişte kamu düzenine aykırılık gerekçesiyle bu tür velayet kararlarının Türkiye’de tanınmasına direnmişti. Ancak son yıllarda çocuğun üstün yararı prensibiyle bu tutumda esnemeler görülmektedir.
Kısaca, yurtdışında yaşayan ebeveynlerde velayet ve yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tanınması ciddi hukuki süreçler gerektirir ve bu konuda bir uzmandan destek almak önemlidir. Çünkü her ülkenin hukuk sistemi ve uygulamaları farklı olabilir.
Örnek Mahkeme Kararları
Boşanma sonrası velayet konusunda mahkemelerin verdiği kararlar genellikle çocuğun üstün yararı esas alınarak şekillenir. Özellikle 0-3 yaş arası çocuklarda velayet sıklıkla anneye verilir. Çünkü küçük çocukların duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının daha sağlıklı karşılanabilmesi için anneye olan ihtiyaçları ön planda tutulur.
Ancak mahkemeler, velayet kararını verirken bazen istisnai durumlarla da karşılaşır. Örneğin, eğer annenin çocuğa bakamayacak durumda olması (sağlık problemi, yaşam koşullarının uygun olmaması veya çocuğun ihmal edilmesi gibi) halinde velayet babaya verilebilir. Mahkeme, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, her iki tarafın maddi ve manevi koşullarını da değerlendirir ve çocuğun kimde daha iyi yaşayabileceğine bakar.
Bazı örnek mahkeme kararlarında, velayetin daha önce verilmiş olduğu ebeveynden alınarak diğer ebeveyne devredildiği görülür. Bu tür durumlarda, velayet hakkını elinde bulunduran kişinin çocuğun eğitimine, sağlığına ya da genel gelişimine zarar verici bir tutumu olduğunda velayet değişikliği kararı çıkabilir. Ayrıca, kardeşlerin birbirinden ayrılmaması için velayetin iki kardeş için de aynı ebeveyne verildiği kararlara da sıklıkla rastlanır.
Mahkemeler, bazen pedagog veya sosyal hizmet uzmanı raporlarını da dikkate alarak farklı kararlar verebilir. Bu raporlar, çocuğun psikolojik durumu ve ebeveynlerle ilişkisi hakkında mahkemeye ayrıntılı bilgi sunar. Yani, örnek mahkeme kararları çocuğun en iyi koşullarda, sevgi ve güven ortamında büyümesini sağlayacak şekilde verilir.
Yargıtay'ın Değerlendirme Kıstasları
Yargıtay, velayet konusunda ilk derece mahkemelerinin verdiği kararları denetlerken belli ilke ve kriterler kullanır. Yargıtay'ın değerlendirme kıstasları daima çocuğun üstün yararı ilkesine dayanır. Yargıtay, ebeveynlerin çocuk üzerindeki bakım ve gözetim yeterliliğini, çocuğun yaşı ve gelişim durumunu, maddi ve manevi olanaklarını, ebeveynlerin kişisel durumlarını ve çocuğun yaşam kalitesini dikkate alır.
Örneğin Yargıtay, özellikle küçük yaşta olan çocukların anneden ayrılmasını genellikle onaylamaz. Ancak annenin çocuğa zarar verecek bir alışkanlığı ya da davranışı varsa (örneğin ağır sağlık sorunu, uyuşturucu veya alkol bağımlılığı gibi), bu durumda velayet babaya veya diğer bir yakına verilebilir. Yargıtay, ahlaki değerler ve çocuğun korunması açısından ciddi zararı olacak davranışlarda da velayet değişikliğine onay verebilir.
Ayrıca Yargıtay, çocuğun görüşünün alınmasına da önem verir. 12 yaş ve üzeri çocukların hangi ebeveynde kalmak istediği, karar süreçlerinde dikkate alınır. Ancak çocuğun tercihi her zaman tek başına yeterli olmaz; bu isteğin altında yatan nedenler de incelenir.
Sonuç olarak, Yargıtay kararları, mahkemelerin çocuk için en faydalı ve güvenli ortamı sağlamasını sağlamak ve verilen kararların çocuğun fiziksel, duygusal ve psikolojik gelişimini desteklemesini kontrol etmek için ayrıntılı bir denetim sunar. Böylelikle velayet konusunda oluşan içtihatlar ve örnek kararlar topluma yol gösterici olur.
Anahtar Kavramlar ve Sık Kullanılan Terimler
Velayet
Velayet, çocuğun bakımı, eğitimi, korunması ve temsil edilmesi gibi temel hak ve sorumlulukların anne ile babaya ait olduğu hukuki bir kavramdır. Velayet hakkı genellikle boşanma, ayrılık veya ebeveynlerden birinin ölümü gibi durumlarda gündeme gelir. Türk Medeni Kanunu’na göre anne ve baba evli oldukları sürece velayeti birlikte kullanır. Ancak boşanma durumunda velayet mahkeme tarafından bir ebeveyne verilir ve çocuğun üstün yararı göz önünde bulundurulur. Velayet kavramı, sadece çocuğun günlük ihtiyaçlarını karşılamakla olmaz, onun geleceğiyle ilgili önemli kararların alınmasını da içerir.
Çocuğun Üstün Yararı
Çocuğun üstün yararı, her türlü hukuki ve idari işlemde en ön planda tutulan prensiptir. Özellikle velayet davalarında hakimler ve uzmanlar karar verirken çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını göz önünde bulundurur. Çocuğun kimler tarafından daha iyi yetiştirileceği, güvenliğinden eğitimine kadar birçok konu bu kavrama göre değerlendirilir. Bu yüzden mahkeme, sadece ebeveynlerin isteğini değil, çocuğun sağlıklı gelişimi için en doğru ortamı esas alır.
Nafaka
Nafaka, boşanma ve velayet kararlarında çocuğun ve gerekirse eşin geçimini sağlamak için ödenen maddi katkıdır. Çocuk için bağlanan nafakaya "çocuk nafakası" denir ve genellikle velayeti alamayan taraf tarafından ödenir. Nafakanın tutarı, çocuğun ihtiyaçları ve ebeveynlerin maddi durumuna göre mahkemece belirlenir. Amaç, çocuğun iyi bir şekilde büyümesini ve mağdur olmamasını sağlamaktır. Nafaka ödenmediğinde, icra yoluyla tahsil edilebilmektedir.
Velayet Davası
Velayet davası, çocuğun kimin yanında kalacağına karar verilmesi için açılan hukuki süreçtir. Genellikle boşanma davalarında velayet konusu gündeme gelir. Ancak bazen boşanma sonrasında ya da ebeveynlerden birinin vefatı halinde de velayet değişikliği talebiyle dava açılabilir. Velayet davasında hakim, çocuğun yaşını, gelişimini, ebeveynlerin koşullarını ve çocuğun üstün yararını dikkate alır. Dava sonunda çocuğun velayetinin hangi ebeveynde olacağı belirlenir.
Türk Medeni Kanunu
Türk Medeni Kanunu, aile, evlilik, boşanma, velayet gibi konuları düzenleyen temel hukuk kaynağıdır. Velayetle ilgili esaslar da bu kanunda yer almaktadır. Kanunun 336-351. maddeleri arasında velayet, anne ve babanın hak ve yükümlülükleri, velayetin sona ermesi veya değiştirilmesi gibi konular detaylı olarak açıklanmıştır. Boşanma ve velayet davası açacaklar ya da bu süreçle ilgilenenler için Türk Medeni Kanunu’nun ilgili bölümleri yol gösterici olup, her kararda yasal dayanak olarak kullanılır.
Velayetin Tanımı ve Kapsamı
Velayet, çocukların haklarını ve ihtiyaçlarını korumak için anne ve babaya verilen bir hak ve aynı zamanda bir görevdir. Özellikle boşanma sonrası "velayet" kavramı sıkça karşımıza çıkar. Velayet sayesinde çocuk, 18 yaşına gelene kadar ya da mahkeme aksi karar verene kadar anne ve babasının ya da onlardan birinin koruması ve gözetimi altında olur.
Velayet sadece bir hak değildir, aynı zamanda ağır bir sorumluluktur. Anne ve babanın çocuğa iyi bakması, eğitimiyle ve sağlığıyla ilgilenmesi gerekir. Velayet; çocuğun bakımı, eğitimi, korunması, temsil edilmesi gibi çok temel konuları kapsar. Kısacası, "velayet" çocuğun bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişimini sağlayacak tüm kararların alınmasında, çocuğun yanında olma ve onun haklarını koruma yetkisidir.
Türk Medeni Kanunu'nda Velayet
Türk Medeni Kanunu'na göre velayet, çocuğun doğumuyla anne ve babaya birlikte tanınan bir hak olarak başlar. Kanuna göre, evli olan ana ve baba velayeti beraber paylaşır. Boşanma ya da ayrılık halinde ise mahkeme, çocuğun üstün yararını gözeterek velayeti anne veya babadan birine verebilir.
Kanun, çocuğun 18 yaşına kadar olan her türlü bakımını, korunmasını ve eğitimini kapsayan bir sistem sunar ve ebeveynleri bu konuda yükümlü kılar. Anne ve baba ancak yasal bir gerekçeyle velayet hakkından mahrum bırakılabilir. Yani, hakim aksi bir karar vermedikçe, velayet hakları anne ve babada ortak şekilde devam eder.
Ayrıca Medeni Kanunda, velayetin değiştirilmesi veya sınırlandırılması ile ilgili ayrıntılı hükümler de bulunmaktadır. Hakim, çocuğun çıkarlarını tehlikede görüyorsa velayet konusunda müdahale edebilir. En temel prensip "çocuğun üstün yararı"dır.
Velayetin Şahıs ve Malvarlığı Boyutu
Velayetin iki ana boyutu vardır: şahıs (kişi) varlığı ve malvarlığı.
Şahıs varlığı boyutu, çocuğun bakımını, eğitimini, sağlığını, ahlaki ve sosyal gelişimini koruma hakkı ve görevidir. Yani velayeti elinde bulunduran ebeveyn, çocuğun günlük yaşamından psikolojik gelişimine kadar her konuda sorumludur. Anne ve baba, çocuğu korumak, eğitmek ve mutlu bir birey olarak yetiştirmek için gerekli her adımı atmak durumundadır.
Malvarlığı boyutu ise çocuğa ait malların, paranın ve diğer maddi hakların yönetimini kapsar. Anne ve baba, çocuğun malvarlığı üzerinde de söz sahibidir fakat bu haklarını kullanırken tamamen çocuğun yararını gözetmek zorundadırlar. Anne ve babanın malvarlığı yönetiminde çocuğa zarar vermemesi ve onun haklarını kötüye kullanmaması gerekir.
Sonuç olarak, velayet hem çocuğun günlük yaşamı hem de geleceğiyle ilgili çok önemli hak ve ödevler içerir. Ebeveynler, çocuk üzerindeki etkilerini hem duygusal hem maddi olarak dikkatli şekilde sürdürmek zorundadır.
Ankara avukatından danışmanlık ve temsil talepleriniz için bizimle iletişime geçin.