Boşanma davasında kadının hakları, Türkiye’de aile hukukuna göre belirlenmiş ve kadınların boşanma sürecinde korunması amaçlanmaktadır. Bu haklar arasında nafaka talep etme, maddi ve manevi tazminat isteme, çocuk velayeti ve çocukla kişisel ilişki kurma hakkı bulunur. Kadınlar ayrıca mal paylaşımı hakkına ve evlilik sırasında kazanılmış malların adil bir şekilde bölüşülmesine de sahiptirler.

Kadının sosyal güvencesi yoksa, ücretsiz avukat ve adli yardım talep edebilir. Boşanma davası süreçlerinde, özellikle çocukların mevcudiyeti durumunda, profesyonel bir hukuk danışmanından destek almak büyük önem taşır. Eşlerin haklarını tam olarak korumak ve adil bir sonuca varabilmek için hukuki bilgi ve danışmanlık hayati değerdedir.

Bu süreçte eşlerin mağdur olmamaları adına avukatlarından destek almaları önerilir. 😊

Boşanma Davasında Kadının Haklarına Genel Bakış

Boşanma davalarında kadının hakları, günümüz Türkiye’sinde çok çeşitli ve kapsamlı şekilde korunmaktadır. Özellikle son yıllarda Türk Medeni Kanunu’nda yapılan düzenlemeler, mahkeme içtihatları ve sosyal haklar sayesinde kadınlar, boşanma sürecinde ve sonrasında hem maddi hem manevi anlamda güvence altına alınmaktadır.

Aile birliği sona ererken kadınların ve varsa çocukların haklarının korunması büyük önem taşır. Kadınlar bu dönemde nafaka, tazminat, mal paylaşımı, ziynet eşyası, velayet, aile konutu gibi konularda ayrıntılı haklara sahiptir. Ayrıca gerek çekişmeli gerek anlaşmalı boşanma davalarında, hak kaybı yaşamamak için her detayın bilinmesi gereklidir.

2025 yılı için güncel bilgiler ve uygulamalara bakıldığında, kadınların haklarının içeriği ve kullanımı, Türk Medeni Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde açıkça belirtilmiş durumdadır.

Boşanma Davasında Temel Haklar

Boşanma davasında temel kadın hakları, nafaka talebi, tazminat (maddi ve manevi), mal paylaşımı, çocukların velayeti, ziynet eşyasının iadesi ve aile konutunun tahsisi gibi başlıklarda toplanır.

  • Nafaka hakkı: Tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası türlerinde, kadının ve çocuğun mali güvenliği korunur.
  • Tazminat hakkı: Eğer erkek kusurluysa veya kadın daha az kusurluysa, kadın maddi ve manevi tazminat talep edebilir.
  • Mal paylaşımı: Edinilmiş malların eşit veya adil şekilde paylaşılması için dava açılabilir.
  • Velayet hakkı: Çocuğun üstün yararı gözetilerek velayet talep edilebilir.
  • Ziynet ve kişisel eşya: Takılan altın ve ziynetlerin iadesi talep edilebilir.
  • Aile konutu: Ortak konutun kullanımına dair mahkemeden talepte bulunulabilir.

Hakların kullanılabilmesi için doğru zamanda ve usulüne uygun talepte bulunmak gereklidir. Kadınlar ayrıca dava sırasında ve sonrasında ücretsiz avukat (adli yardım) talebinde de bulunabilir.

Türk Medeni Kanunu ve Boşanma Davasında Kadının Hakları

Türk Medeni Kanunu, boşanma sürecinde kadının haklarını açık şekilde belirtmiştir. En önemli yasal dayanak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’dur. Bu kanun kapsamında:

  • Madde 166 ve devamı, boşanma nedenlerini ve davada tarafların haklarını düzenler.
  • Madde 174, boşanma ile birlikte maddi ve manevi tazminat talep hakkını tanır.
  • Madde 175, yoksulluk nafakası hakkını düzenler.
  • Madde 182, velayet ve çocukla kişisel ilişki kurulması haklarını belirler.
  • Mal paylaşımı, esas olarak edinilmiş mallara katılma rejimine tabidir (Madde 218 ve devamı).

Kanun, kadının uğradığı zararların giderilmesini, ekonomik olarak zora düşmesini engellemeyi, varsa çocukların geleceğini güvenceye almayı amaçlar. Kadının haklarını kullanabilmesi için dilekçe ve gerekli tüm talep ve delilleri mahkemeye sunması çok önemlidir.

Boşanma Davası Türlerine Göre Kadının Hakları

Boşanma davası süreci, davanın çekişmeli veya anlaşmalı olmasına göre değişiklik gösterir. Her iki davada da kadının temel hakları korunmakla birlikte, hak taleplerinin yöntemi ve kapsamı bazı açılardan farklıdır.

Çekişmeli Boşanma Davasında Kadının Hakları

Çekişmeli boşanma davasında kadının hakları, hem talep edilenlere hem de mahkemenin re’sen dikkate alacağı konulara bağlıdır. Çekişmeli davalarda;

  • Hakların birçoğu (nafaka, tazminat, velayet, mal paylaşımı vb.) talep edilmezse mahkeme tarafından doğrudan verilmez.
  • Kadın, geçici önlemler kapsamında tedbir nafakası, ortak konutun kullanım hakkı gibi haklarını talep edebilir.
  • Dava sırasında yahut sonunda maddi ve manevi tazminat talep edilebilir.
  • Velayet ve iştirak nafakası konularında talepler net olmalıdır.
  • Mal paylaşımı davası, boşanma davası ile birlikte ya da ayrı açılabilir.
  • Kadın, varsa evlilikte takılan ziynet ve şahsi eşya alacaklarını da isteyebilir.

Çekişmeli davada kadının hakları, delillerin sunulması ve talep edilmesi ile gerçekleşir. Hak kaybı yaşamamak için hukuki destek almak faydalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davasında Kadının Hakları

Anlaşmalı boşanma davasında kadının haklarının alınabilmesi için tarafların üzerinde anlaştığı hükümler büyük önem taşır. Bu tür davada;

  • Tüm haklar, hazırlanacak anlaşmalı boşanma protokolüne yazılmalıdır.
  • Kadın; nafaka, tazminat, velayet, mal paylaşımı, ziynet ve şahsi eşyalar, aile konutunun tahsisi gibi tüm haklarından istediğini yazılı olarak talep edebilir.
  • Hakim, tarafların iradeleri dışında bir hüküm vermez, yalnızca tarafların anlaştıklarını onaylar. Bu nedenle kadının tüm taleplerini açıkça belirtmesi gerekir.
  • Anlaşmalı boşanma ile talep edilmeyen haklar (özellikle tazminat ya da mal paylaşımı gibi) sonradan yeniden istenemez.
  • Kadın, anlaşmalı boşanmada anlaşma protokolünü dikkatle incelemeli ve gerekirse bir avukattan destek almalıdır.

Özetle, anlaşmalı boşanma daha hızlı ve sorunsuz ilerlese de kadının hukuki hakkını koruyabilmesi için tüm detayların protokole eksiksiz eklenmesi zorunludur.

Not: Boşanma sürecinde kadınların hak kaybı yaşamaması, güncel mevzuat ve uygulamalar doğrultusunda hareket etmesi için uzman desteği almak tavsiye edilir.

Nafaka Hakları

Boşanma davası sürecinde kadının hakları arasında en çok merak edilen konulardan biri de nafaka haklarıdır. Nafaka, boşanma öncesi ve sonrası ekonomik olarak zorluk yaşayacak olan eşin ve çocuğun korunması amacıyla, mahkeme kararıyla ödenen maddi destektir. Türkiye’de genellikle kadınlar lehine hükmedilen bu haklar, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça düzenlenmiştir. Nafaka türleri arasında tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve çocuk için iştirak nafakası en çok karşılaşılanlardır. Şimdi bu nafaka türlerini detaylarıyla inceleyelim.

Tedbir Nafakası

Tedbir nafakası, boşanma davası açıldıktan itibaren mahkeme süreci boyunca talep edilebilen geçici bir yardım türüdür. Kadın, dava sırasında maddi açıdan mağdur oluyorsa veya çocukların bakımı ile ilgili destek gerekiyorsa, mahkeme duruma bakarak uygun miktarda tedbir nafakası bağlar. Genellikle erkek eşten talep edilse de, ihtiyaç halinde kadın için de ödenebilir. Mahkeme, tarafların gelir ve giderlerini dikkate alır ve tarafların ekonomik durumu ile orantılı olacak şekilde bir miktar belirler. Tedbir nafakasının amacı, dava bitene kadar kadının ve çocukların hayat standardını korumaktır.

Tedbir nafakası için dava açıldıktan hemen sonra başvuru yapılabilir ve mahkeme karar verinceye kadar geçerliliğini korur. Dava sonunda ise tedbir nafakasının devam edip etmeyeceği yeniden değerlendirilir. Tedbir nafakası miktarı delil ve belgelerle artırılıp azaltılabilir.

Yoksulluk Nafakası

Yoksulluk nafakası, boşanma kesinleştikten sonra, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olan eşe diğer eş tarafından ödenen sürekli bir destektir. Türk Medeni Kanunu madde 175’e göre, boşanma yüzünden maddi durumu kötüleşen ve daha ağır kusurlu olmayan kadın, karşı taraftan yoksulluk nafakası talep edebilir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu, nafaka isteyen kadının, boşanmada ağır kusurlu olmamasıdır. Yani aldatma veya evliliğin çekilmez hale gelmesinde ciddi bir kusur varsa, mahkeme yoksulluk nafakasına karar vermeyebilir.

Yoksulluk nafakası, kadının yeniden evlenmesi, taraflardan birinin ölümü veya ciddi maddi gelişmeler yaşanması halinde sona erebilir ya da mahkeme kararıyla değiştirilebilir. Yoksulluk nafakası, kadının yaşına, mesleki durumuna, gelirine ve nafaka yükümlüsünün ekonomik durumuna göre hesaplanır.

Çocuk İçin İştirak Nafakası

Çocuk için iştirak nafakası, boşanma kararıyla birlikte velayet hakkı kime verilirse verilsin, çocukların barınma, eğitim, sağlık ve bakım giderlerinin karşılanması amacıyla, çocukların diğer ebeveyninden talep edilen nafaka türüdür. Çocuğun velayetini alan anne ya da baba, çocuğun masrafları için diğer taraftan iştirak nafakası isteyebilir.

İştirak nafakası için mahkeme çocuğun yaşı, eğitim seviyesi, özel ihtiyaçları, ebeveynlerin ekonomik durumu gibi birçok kriteri dikkate alır. İştirak nafakası, çocuğun reşit olmasına kadar ödenir; çocuğun yükseköğretimine devam etmesi gibi özel durumlarda, reşit yaştan sonra da devam edebilir. İştirak nafakasının miktarı, ileride artan hayat şartları veya çocuğun değişen ihtiyaçları doğrultusunda mahkemeye başvurularak üst ya da aşağı yönlü güncellenebilir.

Sonuç olarak, nafaka hakları kadının ve çocuğun ekonomik güvenliğini sağlamak için önemli araçlardır. Nafaka miktarı ve ödemesiyle ilgili her türlü değişiklik için mahkemeye başvurmak mümkündür ve her durum davanın özelliklerine göre ayrıca değerlendirilir.

Tazminat Hakları

Boşanma davasında kadının tazminat hakları, eşlerin evlilik boyunca yaşadıkları olaylar ve boşanmanın oluşma şekline göre belirlenir. Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesi hem maddi hem manevi tazminat talebine olanak tanır. Aşağıda maddi ve manevi tazminat hakkına dair temel unsurlar, şartlar ve ispat yöntemleri detaylandırılmıştır.

Maddi Tazminat Hakkı

Maddi tazminat hakkı, boşanma nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri azalan, zarar gören kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, eşinin kusuru ile uğradığı ekonomik kayıpların karşılığı olarak açılır. Bu haktan genellikle evlilik sonrası ekonomik olarak zarar görecek olan kadının yararlanması sıkça görülmektedir.

Maddi tazminat istemek için,

  • Boşanmaya neden olan olayda diğer eşin ağır kusurlu ya da en azından daha fazla kusurlu olması gerekir.
  • Tazminat isteyen eş, ya kusursuz olmalıdır ya da karşı taraftan daha az kusurludur.
  • Boşanma nedeniyle ekonomik bir zarar oluşmalıdır.
  • Zarar doğrudan boşanma ile bağlantılı olmalıdır.

Hakim, maddi tazminat miktarını belirlerken tarafların ekonomik durumunu, evlilik süresini, zarar görenin ekonomik geleceğini ve kusur oranlarını dikkate alır. Belirlenen miktar, genellikle davalı eşin gelirinin 4 ile 10 katına kadar uzanabilmektedir, ancak bu oran kesin olmayıp somut olayın niteliğine göre değişebilir.

Maddi Zararın ve Kusurun İspatı

Boşanma davasında maddi tazminat hakkı talep eden kadın, öncelikle uğradığı zararı ve bunun boşanmayla doğrudan bağlantılı olduğunu kanıtlamalıdır. Mahkemeye sunulabilecek bazı deliller şunlardır:

  • Maaş bordroları, emeklilik kayıtları, taşınır ve taşınmaz listeleri
  • Kişisel gelir beyanları, çalışılan iş yerlerinden alınan belgeler
  • Tanık beyanları
  • Mevcut hayat standardının boşanma sonrası ciddi biçimde düşeceğini gösteren finansal dokümanlar

Ayrıca kadının boşanmanın meydana gelmesine sebep olacak derecede ağır kusurlu olmaması gerekmektedir. Burada özel hayatın mahremiyetine ilişkin WhatsApp yazışmaları, mesajlar ve sosyal medya paylaşımları gibi dijital deliller de sıkça kullanılmaktadır. Tüm bu süreçte, zarar ve kusur yeterli şekilde ispat edilebilirse hakim uygun bir maddi tazminata hükmeder.

Manevi Tazminat Hakkı

Manevi tazminat hakkı, boşanma sürecinde kadının kişilik haklarının ihlal edilmesi, onurunun, gururunun zedelenmesi, psikolojik ve ruhsal açıdan ciddi zarar görmesi halinde gündeme gelir. Kanuna göre, kusur oranı daha fazla olan eşe karşı, manevi zarara uğrayan eş bu hakkını öne sürebilir.

Manevi tazminatın hedefi, kadının çektiği psikolojik acıları ya da yaşadığı duygusal travmaları maddi anlamda bir nebze hafifletmek ve kısmen telafi etmektir. Bu tazminatın miktarını yine hakim belirler ve belirlerken olayların ağırlığını, toplum içindeki utancı, yarattığı psikolojik yıkımı dikkate alır.

Psikolojik ve Duygusal Zararlarda Tazminat

Boşanma nedeniyle kadının yaşadığı duygusal yıkım ve psikolojik zarar, özellikle aşağılayıcı davranışlar, hakaret, tehdit, şiddet gibi kişilik haklarını derinden etkileyen olaylarla ortaya çıkarsa manevi tazminat hakkı olmazsa olmaz hale gelir. İspat açısından şu unsurlar önemlidir:

  • Psikolojik sorunlara ilişkin hastane/psikolog raporları
  • Tanıkların, yakın çevrenin sözlü beyanları
  • Mesaj, e-posta, mektup gibi yazılı deliller
  • Zarar görenin, olaylardan sonra yaşamında oluşan değişikliklere dair belgeler

Manevi tazminatın amacı, kadının değersiz hissetmesine, toplumsal itibarının zarar görmesine ve ruhsal hayatının bozulmasına karşı bir nebze onarım sunmaktır. Bu nedenle, manevi tazminat miktarı somut olayın ağırlığına ve toplumdaki algıya göre değişebilir; önemli olan ise kadının bu zararları net bir şekilde mahkemeye sunabilmesidir.

Her durumda hem maddi hem manevi tazminat talebi, boşanma davası sonuçlandıktan sonra da, davadan itibaren en geç bir yıl içerisinde ayrı bir dava ile de açılabilir. Hak kaybı yaşanmaması için bu sürelerin kaçırılmaması hayati önemdedir.

Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi

Edinilmiş mallara katılma rejimi, Türkiye’de 2002 yılından itibaren yasal olarak uygulanan ve boşanma durumunda tarafların mal paylaşımında esas alınan rejimdir. Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik birliği devam ettiği sürece eşlerin edindiği taşınmazlar, araçlar, bankadaki birikimler gibi ekonomik değerler edinilmiş mal sayılır ve boşanma halinde genellikle yarı yarıya bölüştürülür. Eğer taraflar arasında aksine bir mal rejimi sözleşmesi yapılmamışsa, edinilmiş mallara katılma otomatik olarak uygulanır.

Bu rejimde, eşlerin evlilik öncesi sahip oldukları mallar veya evlilik sırasında miras ya da bağış yoluyla edindikleri değerler ise kişisel mal olarak kabul edilir ve paylaşım dışında tutulur. Kimin hangi mala sahip olduğu, malın hangi tarihte ve nasıl edinildiğine göre belirlenir. Örneğin, evlenmeden önce alınan bir ev, boşanmada paylaşılmaz – ancak evlilikten sonra alınan bir ev paylaşım kapsamına girer.

Boşanma davası açıldığı an, edinilmiş malların paylaşımı için temel tarihtir. Yani bu tarihten sonra kazanılan mallar da kimin adına alınırsa alınsın ortak mal rejimi kapsamında değerlendirilmez.

Mal Paylaşımında Karşılaşılan Sorunlar

Mal paylaşımı sırasında en sık karşılaşılan sorunlardan biri, mal kaçırma çabalarıdır. Taraflardan biri boşanma davası açılmadan mevduatlarını çekebilir, taşınmazını satabilir veya başkasının üzerine geçirebilir. Böyle durumlarda mağdur olan eş, mahkemeden tedbir isteyebilir ve mallara ihtiyati tedbir konulmasını talep edebilir.

Bir diğer önemli problem, malın kimin üzerine kayıtlı olduğunun paylaşım hakkını belirlemesidir. Malların kim adına kayıtlı olduğu kadar, bu malların nasıl edinildiği ve değerinin zaman içinde nasıl değiştiği de göz önüne alınmalıdır. Edinilmiş malların içinde, hangi değerlerin evlilik içinde birikim veya gelir olarak elde edildiğinin ispatlanması da önemlidir.

Ayrıca, katkı payı alacağı ve katılma alacağı gibi kavramlar üzerinden, taraflar bazen birbirlerine yaptıkları finansal ve emeğe dayalı katkıların karşılığını talep edebilir. Bazı durumlarda, borçlarla ilgili sorumluluğun paylaşımı, krediyle alınan taşınmazın değeri gibi konular uzun süren tartışmalara yol açabilmektedir.

Kişisel Malların Durumu

Kişisel mallar boşanmada paylaşıma konu olmaz. Türk Medeni Kanunu’na göre kişisel mallar şunlardır:

  • Tarafların evlilik öncesi şahsi malları,
  • Miras veya bağış yoluyla elde edilenler,
  • Manevi tazminatlar,
  • Eşlerin yalnızca kişisel kullanımında olan eşyalar (ör. ziynet takıları, kişisel kıyafetler, hediyeler).

Pratikte, taraflar arasında en çok anlaşmazlık çıkan noktalardan biri, bazı malların edinilmiş mi yoksa kişisel mi olduğu konusundaki tartışmalardır. Özellikle düğün takıları ve aile büyüklerinden kalan mallar bu noktada gündeme gelir.

Kişisel mallar niteliğinde olan eşyaların mutlaka evlilik süresi, nasıl ve ne şekilde elde edildiği konusunda ispat gerekir. Mahkeme, delil sunulmasını isteyebilir.

Mehir Hakkı (İslam Hukukuna Göre)

Mehir hakkı, Türkiye’de yalnızca dini nikah ile yapılmış evliliklerde gündeme gelir ve İslam hukukuna özgü bir uygulamadır. Mehir, evlilik sırasında kocanın eşine vermeyi taahhüt ettiği maddi bir değerdir. Bu değer para, altın veya başka bir mal olabilmektedir.

Türk Medeni Kanunu’nda mehire ilişkin doğrudan bir düzenleme yoktur, ancak taraflar arasında imzalanan mehir anlaşması hukuki olarak geçerli sayılabilir ve alacak davasına konu edilebilir. Eğer eşler arasında yazılı bir mehir senedi varsa veya taraflar bunu mahkemede ispatlayabiliyorsa, kadın boşanma davası sırasında ya da sonrasında bu hakkını talep edebilir.

İslam hukukunda, mehir evlilik sırasında tamamı verilmemişse (mehr-i müeccel), boşanma halinde kadına ödenmesi gerekir. Mahkemeler ise medeni hukukun genel ilkeleri doğrultusunda, mehir anlaşmasını bir borç ilişkisi olarak değerlendirir ve ispatlandığı takdirde kadının alacağına hükmedebilir.

Kısacası, mehir hakkı, Türk hukuku açısından doğrudan tanınmamakla birlikte, yazılı sözleşme veya senetle ispat edilen mehir talepleri mahkemeye taşınabilir ve alacak olarak kadına ödenebilir.

Not: Mehir anlaşmasının varlığı ve geçerli olup olmadığı her dava özelinde titizlikle değerlendirilir. Özellikle dini nikahla yapılan evliliklerde, ileride sorun yaşamamak için tarafların yazılı belgeye sahip olması büyük önem taşır.

Ziynet Eşyası Alacağı

Ziynet eşyası alacağı, boşanma davalarında sıklıkla gündeme gelen ve kadınlar için önemli bir hak olarak öne çıkıyor. Türk Medeni Kanunu ve son yıllardaki Yargıtay kararlarına göre, evlilik sırasında özellikle düğünde kadına takılan altın, bilezik, kolye, küpe gibi ziynet eşyaları, kural olarak kadının kişisel malı olarak kabul edilir. Yani bu eşyalar, evlilikte ortak mal sayılmaz ve boşanma halinde kadına iade edilmelidir.

Son çıkan Yargıtay kararlarında, “kadına özgü ziynet eşyalarının” (altın bilezik, küpe, gerdanlık gibi) kim tarafından takılırsa takılsın kadının hakkı olduğu açıkça belirtilmiştir. Erkeğe takılan ve erkek tarafına özgü olan ziynet ve saat gibi eşyalar da kime takıldıysa ona ait sayılır. Ancak ziynet eşyası genellikle kadın üzerinde kabul edilir ve evliliğin sona ermesi durumunda kadının yazılı veya tanık beyanlarıyla bu eşyaların elinde olmadığını, eşinde (veya ailesinde) kaldığını ispatlaması yeterli olur.

Burada önemli olan bir başka nokta ise ziynet eşyaları evlilik sürecinde birlikte harcanmış olsa bile, kadının bunların aynen veya bedelinin iadesini boşanma davası ile birlikte veya ayrı bir dava ile talep edebilmesidir. Mahkeme çoğunlukla aynen iadesini, bu mümkün değilse güncel değerinin maddi alacak olarak ödenmesini hükmeder. 2024 ve 2025 yılı Yargıtay kararlarına göre, evlilikte düğün takıları veya ziynetlerin ortak harcanmasına ilişkin iddianın ispat yükü ise iddia edene (çoğunlukla erkek tarafa) düşmektedir. Yani kadının ziynet alacağıyla ilgili taleplerini mahkemede güçlü biçimde savunması mümkündür.

Şahsi Eşyaların Talep Edilmesi

Boşanma davasında şahsi eşyaların talep edilmesi kadın için temel bir haktır. Şahsi eşyalar; kişisel kullanımına ait giysi, takı, kozmetik, bakım aletleri, hatıra veya duygusal değeri olan nesneler ve kişisel araçlar olarak tanımlanabilir. Türk Medeni Kanunu’na göre bunlar edinilmiş malların paylaşımına dahil edilmez, doğrudan sahibine ait sayılır.

Boşanma sürecinde kadın, şahsi eşyalarını eski eşinden talep edebilir ve bu talep, davanın bir parçası veya ayrı bir taleple gündeme getirilebilir. Mahkeme, kadının şahsi eşyalarının aynen teslimini ve mümkün değilse bedelinin ödenmesini karara bağlar. Kadının bu hakka ulaşabilmesi için şahsi eşyanın kendisine ait olduğunu ispatlaması gerekir. Genellikle tanık beyanı, fatura veya fotoğraf gibi kanıtlar yeterli olur.

Özellikle evden ayrılmak zorunda kalan kadının şahsi eşyalarını alması veya aldırması için mahkeme kararı gerekebilir. Mahkeme ya da icra marifetiyle kadının şahsi eşyalarının teslimine karar verildiğinde, bu işlem genellikle icra müdürlüğü eşliğinde gerçekleştirilmektedir.

Kısacası, boşanma davasında kadın, şahsi eşyalarını ve ziynetlerini hukuken güvence altına alabilir ve gerekirse mahkeme yoluyla bunların iadesini sağlayabilir. Bu hem ekonomik hem de psikolojik açıdan kadın için çok önemli bir hak ve güvencedir.

Velayet ve Çocukla İlgili Haklar

Çocukların Velayeti

Çocukların velayeti, boşanma davalarında en çok merak edilen ve önem verilen konulardan biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre, boşanma sürecinde hâkim, çocuğun velayetini hangi ebeveyne vereceğine karar verir. Burada esas alınan temel unsur “çocuğun üstün yararı”dır. Velayet, çocuğun bakımı, eğitimi, korunması ve genel olarak temsil edilmesi anlamına gelir. Özellikle küçük yaşta olan çocuklarda, mahkemeler genellikle annenin yeniden evlenmemiş ve çocuğa uygun bakım göstermeye devam edeceği kanaatine varırsa velayeti anneye verirler. Ancak bu durum kesin değildir; her olay kendi içinde değerlendirilir.

Velayetin Belirlenmesinde Çocuğun Yararının Gözetilmesi

Velayetin belirlenmesinde çocuğun yararı, yani onu fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak en iyi yetiştirecek ebeveyn ön planda tutulur. Hâkim, hem anne hem de baba ile çocuğun ilişkisini, ebeveynlerin yaşam şartlarını, çocuğun alıştığı düzeni ve çocuğun isteklerini dikkate alır. Özellikle 8-10 yaş üzerindeki çocukların görüşü mahkeme tarafından dinlenebilir. Çocuğun eğitim durumu, sağlık koşulları, kimin yanında daha mutlu olacağı gibi pek çok faktör ayrıntılı olarak değerlendirilir. Hakim, tek başına karar vermez; gerektiğinde sosyal hizmet uzmanlarından rapor da alınabilir.

Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı

Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı hem anneye hem babaya tanınan önemli bir haktır. Velayet annede olsa bile, babasının da çocuk ile düzenli bir şekilde görüşme ve zaman geçirme hakkı vardır. Aynı şekilde velayet babaya verilmişse, anne de çocuk ile sosyal ilişkisini sürdürebilir. Mahkeme, çocuğun psikolojisini de düşünerek, çocuk ile ebeveyn arasında sağlıklı bir ilişki kurulabilmesini sağlamak için görüşme günleri ve saatlerini karara bağlar. Bu suretle çocuk, her iki ebeveyniyle de bağını koparmadan büyüyebilir.

Çocuğun Teslimi ve İadesi

Çocuğun teslimi ve iadesi konusu, anlaşmazlık yaşanabilen önemli hususlardandır. Mahkeme, velayeti kendisine verilmeyen ebeveyne çocukla belirli süreler görüşme hakkı tanıdığında, çocuk bu sürelerde teslim edilir. Ebeveynlerden biri, çocuğun tesliminde veya iadesinde sorun çıkarırsa, mahkeme kararı ile İcra Müdürlüğü devreye girer ve polis eşliğinde çocuğun teslimi sağlanır. Bu süreçte çocuğun psikolojisinin zarar görmemesi için uzmanlar da yer alabilir. Çocuğun istemediği veya zorlama bir teslim, mahkemeler tarafından hoş karşılanmaz ve duruma göre yeniden düzenleme yapılabilir.

Boşanma davalarında çocuklarla ilgili tüm haklarda ana kural çocuğun huzur ve güvenliğidir. Ebeveynlerin de bu konuda haklarını bilirken, çocuklarının duygusal iyiliğini ön planda tutmaları oldukça önemlidir.

Aile Konutu ve Ortak Konut Hakları

Boşanma davasında aile konutu ve ortak konut hakları, özellikle evli çiftler için en hassas konulardan biridir. Evlilik birliği boyunca eşlerin yaşadığı konut, Türk Medeni Kanunu’nda ‘aile konutu’ olarak özel bir koruma altına alınır. Bu başlık altında, kadınların aile konutu üzerindeki hakları ve ortak konutun tahsisi gibi önemli konular ele alınacaktır.

Aile Konutu Şerhi Koyma Hakkı

Aile konutu şerhi koyma hakkı, evli kadının en temel güvence araçlarından biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre, aile konutunun tapusuna “aile konutu” şerhi konulursa, eşlerden biri diğerinin izni olmadan bu evi satamaz, devredemez veya kiralayamaz. Kadın, evin sahibi olmasa bile, evin aile konutu olduğunun tapuya şerh verilmesini talep edebilir.

Aile konutu şerhi koymak için, bağlı bulunulan tapu müdürlüğüne başvurulur. Başvuru için evlilik cüzdanı, kimlik belgesi ve konutun aile konutu olarak kullanıldığını gösteren örneğin ikametgah veya elektrik-su faturası gibi belgeler yeterlidir. Aile konutu şerhi, kadının ve varsa çocukların boşanma davası sürecinde evden çıkarılmasını, eşin evi gizlice satmasını veya ipotek ettirmesini önler. Böylece maddi ve manevi güvence sağlanır.

Kadın, aile konutu şerhi yoksa bile, dava sırasında herhangi bir zamanda bu hakkı kullanabilir. Hak kaybı olmaması için bu işlemin mümkün olan en kısa sürede, hatta boşanma davası açılmadan önce yapılması önemli bir avantaj sunar.

Ortak Konutun Tahsisi ve Kullanımı

Ortak konutun tahsisi ve kullanımı konusu, boşanma sürecinde tarafların hangi koşullarda ve nasıl bu konutta yaşamaya devam edeceğini düzenler. Genellikle mahkeme, çocukların ve kadının yararını gözeterek, ortak konutun geçici olarak veya dava sonrasında kadına tahsisine karar verebilir.

Boşanma davası sırasında çocukların velayeti anneye bırakılmışsa, ortak konutun da öncelikle anneye ve çocuklara tahsis edilmesi sıkça görülen bir durumdur. Mahkeme, kadının barınma ihtiyacını ve çocukların eğitim, sağlık ve psikolojik durumunu değerlendirerek bu kararı verir. Eğer konut üzerinde ipotek, kira sözleşmesi ya da başka bir hukuki problem yoksa, kadının konuttan yararlanma hakkı korunur.

Bu süreçte en önemli noktalardan biri, tahsis edilen konutun sadece eşler arasında değil, evin sahibi olarak görünen üçüncü kişiler ile ilgili durumlarda da kadının haklarını koruyacak önlemler alınmasıdır. Kadın, eğer evin sahibi değilse bile, mahkeme kararı ile bu evde kalma ve kullanma hakkını geçici ya da kesin olarak elde edebilir.

Ortak konutun hangi şartlar altında ve ne kadar süreyle tahsis edileceği, çoğunlukla mahkeme kararına ve davadaki özel durumlara bağlıdır. Kadın ve çocuklar için güvenli bir yaşam alanı sağlanana kadar bu hak çoğunlukla devam eder ve kadına önemli bir koruma sunar.

Boşanma Davası Sırasında Kadının Ekstra Koruma Hakları

Koruma Kararı ve 6284 Sayılı Kanun

Koruma kararı, özellikle boşanma davası sırasında kadının güvenliği için çok önemli bir haktır. Türkiye’de bu konuda temel referans 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dur. Boşanma davası açıldığında ya da açılmadan önce kadın, şiddet görüyor ya da tehdit altında hissediyorsa bu kanun kapsamında mahkemeden koruma kararı talep edebilir.

Koruma kararı sayesinde, şiddet uygulayan kişinin eve yaklaşması, kadını ve çocuklarını araması, iletişim kurması mahkemece kısıtlanabilir. Bu kararlar çok hızlı şekilde, bazen aynı gün içinde verilebilir. Ayrıca tedbir amaçlı uzaklaştırma kararı da aynı kanun kapsamında sağlanabilir. 6284 sayılı kanun çerçevesinde başvuran kadının ayrıca delil sunması genellikle gerekmez; beyanı çoğu zaman yeterlidir. Bu da şiddet mağduru kadınların korunmasını kolaylaştıran çok önemli bir uygulamadır.

Bir başka avantajı da, koruma kararı verilen kadınların, şiddet mağduru olduklarının resmi olarak kabul edilmesi sayesinde, başka yasal haklara ulaşmalarının da önü açılır (örneğin barınma, geçici maddi yardım, psikolojik destek gibi imkanlar).

Ayrı Yaşama ve Uzaklaştırma Hakkı

Ayrı yaşama ve uzaklaştırma hakkı, çoğu kadın tarafından boşanma davası sırasında en çok merak edilen haklardan biridir. Eşinden şiddet gören veya evlilik birliği çekilmez hale gelen kadın, Türk Medeni Kanunu’na göre ayrı yaşama hakkına sahiptir. Böyle bir durumda, kadının evi terk ettiği gerekçesiyle hiçbir şekilde “kusurlu” kabul edilmesi söz konusu değildir. Özellikle şiddet tehdidi varsa ayrı yaşama hakkı kullanıldığında kadın lehine yasal koruma başlar.

Uzaklaştırma hakkı ise, şiddet uygulayan ya da tehdit eden eşin, evden ve kadından uzaklaştırılması anlamına gelir. Mahkemeden talep edilen uzaklaştırma kararıyla birlikte, şiddet uygulayan kişi evden çıkarılır ve kimi durumda ikamet ettiği yer de değiştirilebilir.

Ayrı yaşama ve uzaklaştırma kararları; sadece fiziksel şiddetle sınırlı değildir. Psikolojik, ekonomik veya cinsel şiddet nedeniyle de bu haklar kullanılabilir. Mahkemeye başvuran kadının haklarını kullanabilmesi için genellikle detaylı kanıt gerekmemektedir; kadının beyanı yine çoğu zaman güçlü bir şekilde dikkate alınır.

Sonuç olarak, boşanma sürecinde kadının can güvenliği, huzuru ve psikolojik bütünlüğü, yasal düzenlemelerle koruma altına alınmıştır. Kadının bu haklarını bilmesi ve gerektiğinde kullanması, hem kendi hem de çocuklarının geleceği için büyük önem taşır.

Ücretsiz Avukat ve Adli Yardım Hakkı

Boşanma davasında ücretsiz avukat ve adli yardım hakkı, maddi durumu yeterli olmayan kadınların adalete erişimini sağlamak açısından çok önemlidir. Türkiye’de adli yardım sistemi, başvuran kişinin gelir ve mal varlığına bakılarak, dava masrafları ve avukat ücretlerinin devlet tarafından karşılanmasını mümkün kılar. Kadınların boşanma sürecinde hak kaybı yaşamaması için bu olanaktan yararlanması büyük avantaj sağlar.

Ücretsiz avukat hakkı özellikle şiddet mağduru kadınlar, işsiz veya düşük gelirli kişiler için hukuki bir güç desteğidir. Adli yardım başvuruları, mahkemelere doğrudan ya da barolar aracılığıyla yapılabilir. Barolar ücretsiz avukat görevlendirilmesini sağlar ve bu avukatlar, kadının dava süreçlerinde yanında olup onu her aşamada bilgilendirir.

Adli yardım kapsamında sağlanan bu imkanlar; dilekçe hazırlanmasından delil toplama sürecine, duruşmalarda temsil edilmeye, ihtiyaç halinde temyize başvuruya kadar uzanır. Böylece kadınların hak kaybı yaşama riski azalır, adil ve eşit bir şekilde yargılanma şansı artar.

Ücretsiz Avukat Talepleri

Ücretsiz avukat talepleri, boşanma davalarında sıkça gündeme gelir ve çok sayıda kadın tarafından tercih edilir. Ücretsiz avukat talebinde bulunabilmek için öncelikle maddi durumun uygun olmaması gereklidir. Mahkemeye hitaben yazılacak bir dilekçe, son üç aya ait gelir durumunu gösteren belgeler ve taşınır-taşınmaz malların bilgilerini içeren belgeler gereklidir.

Kadınlar bu talebi, doğrudan boşanma davası açmadan önce veya davayı açarken iletebilirler. Baro adli yardım bürolarında görüşme yapılır, başvuru formu ve belgeler teslim edilir. Baro yapılan inceleme sonucunda talebi onaylarsa, ücretsiz bir avukat görevlendirilir. Atanan bu avukat, davacı kadının hem başvurularında hem de davanın tüm süreçlerinde temsilini üstlenir.

Ayrıca, şiddet mağduru olan kadınlar için 6284 sayılı Kanun kapsamındaki davalarda ücretsiz avukat atanması zorunludur. Böylece, mağdur kadınların hem hakkını koruması hem de davayı eksiksiz yürütmesi sağlanır.

Özetle, boşanma davasında ücretsiz avukat ve adli yardım hakkı, kadınların adalet önünde yalnız kalmaması için büyük bir güvencedir. Kriterleri sağlayan her kadın bu haktan rahatlıkla faydalanabilir ve haklarını daha güçlü bir şekilde savunabilir.

Soyadı ve Kişilik Hakları

Soyadı ve kişilik hakları, boşanma sürecinden sonra kadının hayatında önemli değişiklikler yaratabilir. Özellikle Türk Medeni Kanunu kapsamında bu haklar, kadının kimliğiyle ilgili önemli düzenlemeler içerir. Boşanma davalarında kadının soyadı ve kişilik haklarının korunması, sıkça gündeme gelen konulardandır. Yargıtay ve Aile Mahkemeleri kararları, bu konuda açık ve yol gösterici açıklamalar yapmıştır.

Boşanma Sonrası Kadının Soyadı

Boşanma sonrası kadının soyadı hakkı, Türk Medeni Kanunu’na göre açıkça düzenlenmiştir. Boşanma kararı kesinleştikten sonra kadın, evlenmeden önceki soyadını yeniden almak zorundadır. Yani, evlilikle alınan koca soyadı otomatik olarak düşer ve kadın kendi bekarlık soyadına geri döner. Ancak Türk Medeni Kanunu madde 173’e göre, bazı durumlarda kadın eski kocasının soyadını kullanmaya devam edebilir.

Kadının boşanma sonrası koca soyadını kullanmaya devam etmesi için “meşru menfaatinin” bulunması gerekir. Örneğin, iş hayatında uzun yıllar boyunca kazanılmış bir ün ya da çocuklarının da aynı soyadını taşıması gibi gerekçelerle talepte bulunabilir. Kadın, bu talebiyle birlikte Aile Mahkemesi’ne başvurmalı ve mahkemenin iznini almalıdır. Eğer mahkeme, kadının gerçekten meşru bir menfaatini görürse, kadının boşandığı eşinin soyadını kullanmasına izin verebilir.

Boşanma sonrası kadının tekrar evlenmesi durumunda ise eşinin soyadını almak zorunda kalacağı unutulmamalıdır. Diğer yandan, mahkeme kararıyla verilen soyadı hakkı, eski eşin talebiyle kaldırılabilir. Özellikle eski eşin kişilik haklarını zedelediği gerekçesiyle, koca mahkemeye başvurursa ve mahkeme haklı bulursa, kadının eski koca soyadını kullanma hakkı iptal edilebilir.

Kadının boşanma sonrasında kimlik belgelerini, banka hesaplarını ve diğer resmi kayıtlarını da değiştirerek yeni (bekarlık) soyadını kullanması gerekir. Bu süreçte ilgili resmi kurumlara başvuru yapılması, mağduriyet yaşanmaması için önemlidir.

Kısacası, boşanma sonrası kadının soyadı hakkı konusunda, kadınlar hem yasal haklarını bilmeli hem de ihtiyaç duyduklarında hukuki destek almalıdırlar. Özellikle iş, çocukların psikolojisi ya da toplumsal nedenlerle eski koca soyadının kullanılması amaçlanıyorsa, bunun için mutlaka Aile Mahkemesi’nden izin alınması gerektiği unutulmamalıdır.

Hakların Kullanımı ve İspatı

Belgelerin ve Delillerin Hazırlanması

Boşanma davasında belgelerin ve delillerin hazırlanması, kadının haklarını sağlam bir şekilde elde edebilmesi için çok önemlidir. Belgelerin eksiksiz ve doğru şekilde sunulması, mahkemeye sunulacak argümanların güçlendirilmesini sağlar.

Boşanma davasında belgelerin hazırlanması için öncelikle evliliğe dair evlilik cüzdanı, kimlik fotokopileri ve çocuk varsa onların nüfus kayıt örnekleri gereklidir. Ek olarak, maddi tazminat veya nafaka taleplerinde, eşin gelir durumu, banka hesap dökümleri, tapu kayıtları gibi ekonomik belgelerin toplanması büyük önem taşır.

Kadına ait ziynet eşyalarının varlığını kanıtlamak için, varsa düğün videoları, fotoğraflar, tanık beyanları veya alınan faturalar kullanılabilir. Aynı şekilde, şiddet veya psikolojik baskı iddialarında, doktordan alınan raporlar, polis tutanakları, koruma kararı belgeleri, mesajlaşmalar, ve tanıkların anlatımları delil olarak sunulabilir.

Mahkemeye sunulacak delillerin açık, güvenilir ve tarihli olması; gerekirse noter onaylı belge ve ihtarnamelerin dosyaya eklenmesi tavsiye edilir. Hak kaybı yaşanmaması için tüm önemli konuşmalar, yazışmalar ve işlemler mutlaka kayda alınmalı ve saklanmalıdır.

Hak Kayıplarının Önlenmesi İçin Tavsiyeler

Hak kayıplarının önlenmesi, boşanma davası sürecinde en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biridir. Kadınlar haklarını kaybetmemek için sürecin başından itibaren bazı kurallara uymalıdır.

Öncelikle, boşanma davası açarken veya dava sırasında istenecek tüm hakların (nafaka, tazminat, mal paylaşımı, ziynet, velayet vb.) resmi şekilde talep edilmesi gerekir. Hakim, talep edilmeyen bazı hakları resen değerlendirmeyebilir, bu yüzden doğru ve zamanında talepte bulunmak önemlidir.

Ek olarak, tanıkların kimlikleri ve ifadeleri önceden hazırlanmalı; mümkünse olaylara şahit olan kişilerle irtibat kurulmalıdır. Kadının maddi haklarını (mal rejimi, nafaka, tazminat) kaybetmemesi için evlilik süresi boyunca yaptığı katkıların ve maddi desteklerin de belgeyle ispatlanması gerekir.

Davanın her aşamasında gelişmeleri takip etmek, tebligatları zamanında almak ve itiraz haklarını süresi içinde kullanmak, telafisi mümkün olmayan hak kayıplarının önüne geçer. Bu süreçte, bir avukattan profesyonel destek almak hem belgelendirme sürecini kolaylaştırır hem de yasal hakların korunmasını sağlar.

Son olarak, tüm belgelerin birden fazla kopyasını saklamak ve yedeğini almak da önemli bir güvenlik önlemidir. Tüm detaylara dikkat ederek süreci yürütmek, kadınların hak kaybı yaşamadan boşanma davasını tamamlamalarını destekler.

Sıkça Sorulan Sorular

Boşanma Davasında Hangi Haklar Hakim Tarafından Resen Değerlendirilir?

Boşanma davasında hangi haklar hâkim tarafından resen değerlendirilir konusu, kadınlar tarafından sıkça merak edilir. Boşanma sürecinde, özellikle çocukların menfaatini ilgilendiren konularda, hakim kendiliğinden yani taraflardan talep gelmeden bazı hususları dikkate alır. En önemli örneklerden biri velayet ve çocuk için iştirak nafakasıdır. Hâkim, çocuğun üstün yararı gereği velayetin kimde olacağını araştırır ve her iki tarafa da sorular yöneltir.

Ayrıca, çocukların ihtiyaçlarının karşılanması için iştirak nafakasını da resen (otomatik olarak) belirleyebilir. Taraflardan biri talepte bulunmasa bile çocuğun korunması için karar verir. Bunun dışında, 6284 sayılı kanun kapsamında, eğer bir tehdit ya da şiddet riski söz konusuysa, koruma kararı verilmesi gibi durumlarda da hâkim kendiliğinden tedbir alabilir.

Ancak yoksulluk nafakası, maddi veya manevi tazminat, mal paylaşımı gibi taleplerin resen değil, taraflardan biri tarafından açıkça talep edilmesi gerekir. Hakim yalnızca çocukların haklarını ve kamuyu ilgilendiren durumları otomatik olarak gözetir.

Nafaka ve Tazminat Taleplerinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Nafaka ve tazminat taleplerinde dikkat edilmesi gerekenler, boşanma sürecinde hak kaybı yaşamamak için oldukça önemlidir. Öncelikle, yoksulluk nafakası ve tazminat talepleri mutlaka dava dilekçesinde açıkça belirtilmelidir. Eğer bu talepler açıkça belirtilmezse, hakim bu konuda resen karar vermez ve talepsiz hak verilmez.

Nafaka türlerinde; tedbir nafakası için dava sürecinde talep etmek, yoksulluk nafakası için ise boşanmanın kesinleşmesinden önce talepte bulunmak gereklidir. Ayrıca, nafakanın miktarını ve ne kadar süreyle ödenmesi gerektiğini ispat eden belgeler ve deliller de önceden hazırlanmalıdır. Gelir durumu, yaşam giderleri, mevcut ihtiyaçlar gibi unsurları destekleyen evraklar önemlidir.

Tazminat taleplerinde ise, maddi tazminat için uğranılan zararın ve karşı tarafın kusurunun ispatlanması gerekir. Manevi tazminat için psikolojik ve duygusal zararın ispatı önemlidir. Davayı açarken veya davalı taraf olarak savunma yaparken, bu zararları belgeleyen raporlar, tanık beyanları ve diğer deliller kullanılabilir.

Son olarak, nafaka ve tazminat taleplerinin süresi kaçırılmamalıdır. Boşanma davası devam ederken veya kesinleşmeden hemen önce talepte bulunmak, hak kaybının önüne geçer. Hakim taleplerinizi dikkate alırken elinizdeki deliller ve dilekçedeki açık ifadeler çok önemlidir.